Önce Armıdan diye bir yer var mı, varsa neresi orası… diye düşündüm. Öğrendim sonradan Erzincan’a bağlı, yetmiş haneli bir köymüş Armıdan. Ama tek değil, çifte Armıdan varmış biri bu Armıdan öbürü, büyük ve üç yüz haneli Armıdan. Yan yana en yakın Armıdan’lar biri büyüğü, öbürü küçüğü.
Küçük olanı, Fırat’ın sol kıyısına düşermiş, Munzur, Dağları’nın karşısındaymış. (Yani, eskinin Dersim Dağları’na bakışlıymış.) Ama Hagop Mıntzuri’nin “Armıdan/Fırat’ın Öte Yanı’nda bana anlattıkları, salt o Armıdan Köyü değil bütün bir Fırat boyu, bütün bir Güneydoğu Anadolu. Ermenisi ile Kürt’ü ile, Türk’ü ve Alevi kökenlileriyle üstelik.
Hagop Mıntzuri, alçak gönüllülükle hikâyeci olmadığını, yazdıklarının da hikâye yerine geçmeyeceğini öne, sürmüş alabilir. Buna (kitabını okursanız, katılır ya da katılmayabilirsiniz elbet) ben, kendi adıma, karşı çıkıyorum: Hagop Mıntzuri’nin o kitabında yer alan” hikâye niyetine anlattıkları (hiç tartışmasız) hikâye. Ya da daha açık söyleyeyim kitabındaki anlattıkları/ aktardıklarını bir bütünlüğe eriştirirseniz “anlatı”nın da ötesinde. Ve hikâye.
Hagop Mıntzuri, Armıdan “Köyü’nün öbür insanlarıyla birlikte, kendisi asıl başkişi. Görgü tanığı. Nelerin görgü tanıklığını yapıyor? Her şeyin. O anlatıyor biz, Fırat’ı Fırat’ın sağ ve sol kıyı yörelerindeki insanlarımızı (o hep unuttuğumuz, bilmediğimiz, hiç tanımadığımız insanlarımızı) onları ayakta tutan azınlık ya da çoğunlukla ortaklaşa yanlarını geçmişlerini ve güncellikleri ile tüm yaşantılarını, gelenek ve göreneklerini bir bir öğreniyoruz öğrenip tanıyoruz, bilgileniyoruz.
William Saroyan da bir Ermeni idi. Anadolu kökenliydi bugün gün ışığına çıkmış (çıkarılmış) başta Mıgırdiç Margosyan, öbür Ermeni yazarlarını enikonu tanıyoruz. Ne garip onları okudukça, Anadolu mozaiğini daha da yakından görüyoruz: Evet, Anadolu bir mozaik, her ırktan, her dilden ve her dinden insanları ile. Ama ister Ermeni, ister Türk, ister Kürt kökenli, ister Sünni, Alevi olsun, her yazarı okuduğumuzda, ”Anadolu’muzun ortak gerçeği ortaya çıkıyor. Kültür her yanı ile ortaklığımızın bir kanıtı.
Çok şaşırtıcıdır hangi kökenden gelmiş olursa olsun, o yazarın bize aktardıklarına yabancılık çekmiyoruz. Lütfü Kaleli mi, Yusuf Ziya Bahadınlı mı, Fakir Baykurt mu, Osman Şahin ya da Bekir Yıldız mı Hagop Mıntzuri ya da Mıgırdiç Margosyan mı? Ve Yaşar Kemal mi, Samim Kocagöz mü, Kemal Tahir mi, Zeyyat Selimoğlu ya da Yaman Koray ya da Mehmet Başaran mı…
Evet, bize Anadolu mozaiğini, o mozaiğini oluşturan Anadolu insanını olanca ortak kimliği ile, ortak gelenek ve gelenekleriyle o yazarlar bize anlatıyorlar. Ben Hagop Mıntzuri’yi okurken, hiç yabancılık çekmedim, öbür Ermeni olmayan yazarları okuduğumda da bu denli bir yabancılıkla karşılaşmamıştım.