Verilen sözleri tutmak gerek. ‘Bridget Jones’un ikincisini konu eden dünkü satırlar, bugün ‘sakarlığa övgü’ konusunun irdeleneceğine ilişkin bir vaatle bitiyordu. Karar, bunu filmin vizyona girdiği güne (Cuma) bırakmanın daha doğru olacağı gibi politik… Ve de münasip yerlerinin alıntılanacağı ‘Aptallığa Övgü’ kitabının, evde ara tara bulunamaması gibi reel bir sebeple ertelenmiştir, bilginize.
Takuhi Tovmasyan’ın yarı yemek yarı tarih kitabını konu alan bir önceki yazı da, ‘Pintikarı Böreği’nin fon hikâyesinin, insanı evdeki erkeğe karşı bileylediği müjdesiyle bitmekteydi.
Bu da yine Bridget Jones’vari bir noktaya bağlanabilir: Erkeklerden ne beklemeli? (Görüyorsunuz, ders almasını bilene, her satırı ayrı dersle dolu filmin!)
Evdeki kavga nasıl tatlıya bağlanır? Tovmasyan’ların evinde, baklavayla.
Tartışmadan sonra baba her defasında Hacı Bekir’e gidiyor kuru baklava almaya. Ev Yedikule, İmrahor Caddesi’nde. Baba ceketini giyiyor, soluğu Yedikule tren istasyonunda alıyor. Oradan Sirkeci’ye gidiyor. Trenden iniyor, yürümeye başlıyor. Eminönü’ne. Hacı Bekir’den baklavayı kapıyor, sonra onca yolu dönüyor. Bilmem anlatabildim mi?
Erkekten ne beklemeli? Tayland mapusanelerinden çıkartmak için büyükelçiliklere başvurmasını mı? Bir kutu baklava için onca yol tepmesini mi?
Neyse ki Hugh Grant’ler var da, insan haline şükrediyor.