Hagop Mıntzuri

Hagop Mıntzuri
Cumhuriyet Gazetesi
Oral Çalışlar
20.05.2000

Hagop Mıntzuri, 1886 yılında Erzincan’ın Küçük Armıdan köyünde doğdu. Köyün ilkokulunda öğrenimine başladı. 1897 yılında İstanbul’a geldi, aile büyüklerinin işlettiği fırında çıraklık yaptı. Ortaköy’deki özel bir Fransız okulunda bir yıl, Galata’daki Getronagan Ermeni ilkokulu’nda iki yıl okuyup mezun oldu. Orta öğrenimini Robert Kolej’de sürdürdü. Fransız ve Rus edebiyatçılarının eserlerini yutarcasına okudu. 1905 yılında Robert Kolej’in ‘freshmen’ sınıfında okuldan ayrıldı.

 

1906 yılında ilk öyküsü “Hars u Gesur”u (Gelin Kaynana) yazdı ve Ermenice basında yer aldı. 1907 yılında, on sene sonra köyüne döndü, yani Erzincan’ın Armıdan’ına. Köyünde öğretmenlik yapmaya başladı. Evlendi, dört çocuğu oldu. 1914 yılında bademcik ameliyatı için İstanbul’a geldi. Üsküdar’da fırıncılık yaparken savaş nedeniyle ekmekçi askeri olarak askere alındı.

 

Mıntzuri, askerde ekmek yaparken, ünlü Ermeni tehciri başladı. Dedesi, annesi, karısı ve dört çocuğundan bir daha haber alamadı. Armıdan köyü de yok olup gitti. Hagop, artık ölünceye kadar İstanbul’da kalacaktı. Yeniden evlendi, iki kızı oldu. Yemcilik, kömürcülük, fırıncılık, kâtiplik gibi çeşitli işler yaptı. Bir yandan da yazıyordu. 1978 yılında İstanbul’da öldüğünde, Ermeni edebiyatının tanınmış isimlerinden biriydi.

 

Hagop’un yüreği Armıdan’da kalmıştı. Bu nedenle, en güzel öykülerini, birer belgesel tadında Armıdan ve çevresi üzerine yazdı. Erzincan’ın 1800’lü yılların sonundaki köy yaşamını, farklı kültürlerden, farklı dinlerden insanların yaşamını anlatan öyküleri, o bölgenin tarihine ışık tutacak ayrıntılarla doluydu. Hagop Mıntzuri’nin eserlerini Aras Yayıncılık Türkçeye kazandırıyor. “Armıdan” kitabının ardından, yine Erzincan ve yöresinin köylerini anlatan “Atina Tuzun Var mı?” kitabı da geçen günlerde Aras Yayıncılık tarafından basıldı.

 

Güneşli, pırıl pırıl bir bahar gününde Erzincan’dan Erzurum’a yolculuk yaptım. Yanımda Erzincan Geçitli arkadaşlar vardı. Fırat’ın dağları delerek açtığı vadiden yaptığımız yolculuk boyunca, Mıntzuri’nin Erzincan’ı aklımdan çıkmadı. Vadi boyuna serpilmiş köylerin çoğunluğu, eski Ermeni köyleriydi. Şimdi yörede bir tek Ermeni bile kalmamıştı. Sanırım Mıntzuri de bir daha bu yöreye gelmemişti, gelememişti. Ama yüreğinin buralarda kaldığını öykülerinden öğrenmek mümkündü.

 

Mıntzuri, ruh halini şöyle dile getirir: “Bizim türkülerimizin teması gurbetti. Ninnilerimizin çok azı gerçek ninniydi. Çoğu, pek çoğu, baştan sona gurbette olana yöneltilmiş, yokluğu hissedileni çağırmak üzere yakılmıştır. Analarımız gurbet türküleri çağırarak uyuturdu bizi. Hasretlerini, kederlerini akıtmaları için birer bahaneydik biz. ”

 

Mıntzuri öykülerinde neleri anlattığını şöyle ifade eder: “Yalnızca Ermeni köylüsü yoktur bu öykülerde; çok iyi bildiğim Türk, Kürt, Kızılbaş köylü de vardır. Köyden sonra, bizim yaşadığımız, benim yaşadığım günler vardır eserlerimde; çevremde olup bitenleri anlatırım. ”

 

Erzincan’ın bir mahallesi gibi olan Geçit Beldesi’nin ÖDP’li Belediye Başkanı Kemal Irmak’la Geçit’in tepesine çıktık. Çevre köyleri soruyorum, buradan geçip giden Ermenileri. Hafızalar silinmiş. Anılar silinmiş. Geçit Beldesi göç alarak büyümeye devam ediyor. 70 hanelik bir köy iken 700 hanelik bir kasabaya dönüşmüş kısa zamanda. Parasızlıktan kanalizasyon yapamadıklarını anlatıyor Başkan Kemal. Geçit’e nereden olanak buluruz da buradaki insanlara iş güç yaratabiliriz, diye soruyor. Çünkü bunun sonu yine, tıpkı Hagop’un yüz yıl önceki göçü gibi olacak, diye düşünüyor.

 

Hagop Mıntzuri bir öyküsünde “Dağlıların Maro”yu anlatır. Maro, Hagop’un akrabasıdır, kardeşi sayılır. Maro’nun Kuledibi’nde oturduğunu öğrenir. ‘Birinci Talan’da Kürtleşmiştir Maro, Abdülhamit döneminde, bir Kürtle evlenmiştir. Bir daha köyüne dönemeyen Hagop, Maro’nun peşine düşer ve onu bulur. Derdi köyünün, çocuklarının, eşinin kaderini öğrenmektir. Maro’nun çocukları onu yıllarca aradıklarını söylerler. “Agop dayı sensin ha!” diye sarılırlar. Anlatacak bir şey yoktur aslında. Olan olmuş, Erzincan artık, bir tarihi ve kültürü geride bırakmıştır. Hagop onların gözlerine bakakalır.

 

Munzur Dağları Fırat’a bakıyordu.

 

Aradan yüz yıl geçmişti. Arabamız, Fırat’ın öte yanındaki köyleri yalayarak Erzurum’a yol alıyordu.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.