Son yıllarda Türkçeye kazandırılan İranlı çağdaş edebiyatçıların sayısında bir artış gözleniyor. Mustafa Mesrur’un hikâye kitabı Hece Yayınları tarafından çıkartıldı: K’sız, Ş’siz Aşkın Hikâyesi. Kapı Yayınları Ferhunde Hacızade’nin bir romanını yayımlamıştı: Gözlerinizden Korkuyorum. Aras Yayıncılık da Zoya Pirzad’ınIşıkları Ben Söndürürüm isimli romanını geçen yıl yayımladı.
Pirzad İran’da önemli bir okuyucu kitlesine sahip, uluslararası bir ünü de bulunan Ermeni kökenli bir romancı. Herhangi bir özenti veya eğretiliğin hissedilmediği bir kadın duyarlığıyla yazıyor. Gündelik hayatın içinden derilmiş sıradan bir cümleye kendine has üslubuyla yeni bir kişilik kazandırıyor.
Bu romanında Pirzad, mühendis eşinin görevi nedeniyle Abadan’da yaşayan üç çocuk annesi kültürlü bir kadın olan Klaris’in yaşantısının tekdüzeliğini gerilimden uzak bir akışla sorgulamasını konu alıyor. Eser, İranlı Ermenilerin gündelik hayatının ifadesi açısından da ilgiyle okunuyor. Edebiyatın rolü, farklı dünyaları birbirine aktarırken ortak ve sağlam değerlerin varlığını bir kez daha hatırlatmasıyla da pekişir her zaman. Klaris hangi keskin sorularla acıtırsa acıtsın canını, sonuçta anne olduğunu bilerek arayacaktır cevaplarını. Aynanın karşısında kendini inceleyen bir kadın, Klaris: Kendini salmış bir ev kadını gibi mi görünüyor? Peki, ev kadını-iş kadını ayrımını ortaya koyan kıstaslar nereye kadar hakiki? Evinin düzenini sağlamak için çabalıyor gün boyu Klaris ve birbirine benzeyen her günün sonunda gece gelip çattığında evin ışıklarını söndüren de o oluyor. Hayatı eşinin kariyerini takip ediyor, onun iş şartlarına göre biçimleniyor. Eşi mühendistir, bu nedenle arada sırada sohbet ettiği site bahçıvanı İran’da yaygın olduğu üzere Klaris’i “Mühendis Hanım” olarak çağırır. Ama o orta yaşlarda yol almaktadır şimdi ve kişisel olarak yapması/olması gereken bir şeyleri kaçırdığı hissiyle sürekli hayatının muhasebesini yapmaktadır.
Çözümsüzlük duygusunun sürüklediği depresyona çağıran yerde aşk işaretleri kendini gösterir gibi olur, ama onu trajik bir noktaya sürükleyecek kadar öne çıkmaz. Bir boşluğa düşmek üzere olan Klaris, kendisini bir rüyadan uyandırır ve zaten temayüllü olduğu üzere, kadın meselelerini çözmeye dönük girişimlere çevirir yüzünü. Varoluşsal soruların ihmaliyle gözünden düşen hayatı farklı bir mecraya akar ve Klaris bu akış sırasında vicdanının sesiyle bir tür uzlaşma gerçekleştirir.