Sevgili,
Cuma gecesi, Hacer Gündoğdu’nun çağrılısı olarak, dostum Ata Sakmar ile birlikte, Tünel Pasajı’ndaki ‘Akbabalı Meyhane’ye gittik.
Çocukluğumun pasajlarla bezeli Beyoğlusu’nun sevdiğim yerlerinden biriydi bu mekân. Zaman zaman, salt oradan geçmek için yolumu değiştirir, Tünel’den çıkınca doğrudan doğruya İstiklal Caddesi’nden yürümek yerine, pasajın içinden geçip, Sofyalı Sokağı’nı kat eder, Asmalımescit’ten sağa saparak Cadde-i Kebir’e çıkardım. Lisenin son sınıflarına doğru, bu güzergâh üzerinde Refik’in ilk yeri, tezgâhının üstünde sifondan, mis gibi çekilmiş, soğuk Tekel Birası içilen bir durak oluştururdu.
De Ruan et Fils çiçekçisi, karşısındaki Mac Robert Grill kitapçısı (adlarından da anlaşılacağı gibi Osmanlı döneminden kalma ikisi de), adını unuttuğum bir tüccar terzi, Sokrates Temizleyicisi, bir berber ve fotoğrafçının bulunduğunu hatırladığım pasaj, kimi benzerleri yok olurken köhnemeye yüz tutmuştu. Taa ki Hacer Gündoğdu’nun eli oraya değene kadar. Şimdi Tünel Pasajı’nda Ka Ve diye hem güzel yemek yiyebileceğin, hem de akşamları 21. 30’dan sonra, yıldızı Emin Fındıkoğlu olan çok hoş müzik geceleri geçirebileceğiniz bir restoran pastane, cıvıl cıvıl antikacı dükkanları, yaz kış çok amaçlı kullanılabilen bir avlu var. Üç yıl önce oraya annemi götürdüğümde, “Oğlum sen beni Paris’e mi getirdin yoksa?” (artık İstanbul Paris’i aratmıyor ya!) dediği enfes bir mekân…
Son olarak bunlara, Yücel Sayman’ın fikri olan Akbabalı Meyhane eklendi.
Mezeler nefis, mekân harika, fiyatlar da çok makul.
Cuma gecesi, ‘Akbabalı’da o güzel ortamda nefis mezeleri tattık, meyhanede bangır bangır bağırmayan, kulağı tırmalamayan, sazı dinledikten sonra, açık hava ısıtıcıları altında masalarında oturan insanların arasından geçip, Ka Ve’ye girerek, sazdan caza intikal ettik unutulmaz bir gece geçirdik.
Ama Cuma geceki sebeb-i ziyaretimiz, daha elime alır almaz beni, teldolaplı, maltızlı mutfakları, arkasındaki meyve ağaçlı bahçeleri olan evleriyle bir zamanlar bizim olan, artık dönmemize olanak kalmayan, çocukluğumun İstanbulu’na götüren, anılarımı canlandırıp ruhumda çiçekler açtıran ‘Sofranız Şen Olsun’ kitabının yazarı Takuhi Tovmasyan Hanımefendi ile tanışmaktı.
Takuhi Hanım, ‘yemek-anı’ türü olarak takdim ettiği kitabında, nefis Ermeni kökenli tatların hazırlanışını değil yalnız, tadımını, beraberinde getirdiği sohbetleriyle o eşsiz havayı anlatırken bütün İstanbulluları ortak geçmişlerine taşıyor.
Kitap, içinde Ermenilerin çok seçkin yeri olan bir zamanların İstanbul’unun (gerçi Çorlu’ya, Tekirdağ’ına, hatta sürgün yıllarında Şam’a kadar uzanıyor ama merkez hep İstanbul’dur) o eşsiz kültürüne ve yaşamına ayna tutan, altı çizilmeden sıralanan övgülerle onu yücelten bir başyapıt.
***
Hiçbir yemek kitabına benzemiyor, sofranın yemek kadar baş tacı olan, dostluğu, sevgiyi ve sohbeti birlikte sunuyor.
Nenelerinden, dedelerinden başlayan her bölümü bir yemek tarifi ile biten bu anlatı beni çocukluk, ilk gençlik yıllarımın insanlarına, mutfaklarına, İstanbulu’na götürdü, hüznün göz pınarlarıyla birlikte, tebessümü gıdıklayan o buruk coşkusuyla okuduğum kitap, yemeğin yalnızca tüketim malı olduğu bu dönemde anlaşılması güç, bir yemek pişirme emeğinin övgüsü ve yüceltisi.
Takuhi Hanım kitabının sonunu şöyle bağlıyor: ” …Bu ne biçim biyografi demeyin. Hani okuduğum okullar, aldığım diplomalar? Yazdığım köşe yazıları? Gazete tefrikaları? Katıldığım yarışmalar? Aldığım ödüller? Yayımlanmış diğer eserlerim? Yayımlayacaklarım…
Yok vallahi yok. Olsaydı yazmaz mıydım? Siz elinizdeki bu kitaba bakıp, beni yazar zannetmeyin. Bana yaz dediler yazdım.
…Olan biten, varım yoğum, orta halli temiz pak bir ortaokul diploması. Bakırköy’ün yüz altmış yıllık çınarı Dadyan Okulu’ndan.
Bu kitabı ister anı diye okuyun, ister yemek kitabı niyetine. Yemekleri yapıp sevdiyseniz, aile hikâyelerinden bir tat aldıysanız ne mutlu bana… ”
Bu kitabı okuduktan sonra kim anlatacak yazarın hası olan Takuhi Hanım’a ki, o mutfaklarda, o bahçelerde, o bağlarda geçen eğitimin değerine paha biçilmeyeceğini, o yemeği aşkla yapan, sofrada eti, tuzu, sirkeyi, yağı, sebzeyi, sevgiyi katarak zenginleştiren, dayanışma içindeki geniş ailenin eğitiminin yerini hiçbir şeyin tutmayacağını, kim anlatacak ki bakmayı bilen gözler için en değerli okulun yaşam okulu olduğunu?
Sevgili, Takuhi Tovmasyan 22 Aralık akşamı, Ka Ve’de petulada yapacak, o mutfakta çalışırken, avluda ekrandan izleyebileceğiz ve sonra da o tadı kadar görünümü de güzel taamı tadacağız.
“Hem bu kitabı al, hem de o güzel mekândaki geceyi kaçırma!” derim.