Aras Yayınları’ndan çıkan kapsamlı çalışması üzerine söyleştiğimiz Candan Badem: “Ne Türk Devleti’nin ne de başka bir devletin resmi tezini savunmak zorunda değilim. Sonuçta resmi tez dediğiniz şey bir hükümet politikasıdır. Hükümetler değişince o da değişebilir. O zaman geçmişte hain ilan edilenlere bugün nasıl yaklaşacağız?” diyor.
Türk-Ermeni sorunu, sınırları çoktan Türkiye dışına taşmış, aktörleri ve izlediği güzergâh açısından gittikçe karmaşıklaşan dinamik bir süreç. Hal böyleyken Aras Yayıncılık’ tan çıkan ‘Türk-Ermeni Sorunu Bibliyografyası’ hem akademisyenlere, hem de konuya ilgi duyan okurlara bir yol haritası sağlamış oluyor. Candan Badem’in hazırladığı bibliyografyada 1870’lerden günümüze dek Türk-Ermeni sorunu üzerine yazılmış bütün önemli kaynaklar bir araya getirilmiş. 1878–1923 yılları arasında, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler üzerine çeşitli dillerde kaleme alınmış kitapların, makalelerin ve tezlerin dökümünün verildiği çalışma, toplamda 5000’in üzerinde yayın içeriyor. Halen 19. yy. Osmanlı tarihi, Kafkasya ve Orta Asya alan araştırmaları üzerinde çalışan Candan Badem’ le hazırladığı bibliyografya ve Türk-Ermeni sorunu üzerine 1870’lerden günümüze dek uzanan kısa bir söyleşi yaptık.
Bu bibliyografyayı, Ermeni sorunu konusunda yapılmış diğer kaynakçalardan ayıran, önemli kılan nedir?
Bildiğim kadarıyla bu çalışma, Türk-Ermeni sorunu hakkında tüm dillerde yapılmış en kapsamlı bibliyografya. Türkçe’ de birkaç tane kaynakça hazırlanmış fakat hiçbiri yeterince geniş ve tarafsız değil. Daha çok resmi tezi işleyen kitaplar, kaynaklar var. Ermeni tezleri veya üçüncü ağızların yani Avrupa’ dan, Amerika’ dan tarihçilerin tezleri bu kaynakçalarda yeterince yer bulamamış. Zaten bu çalışmayı yapma fikri de buradan doğdu. Türkiye için önemli bir konu bu, fakat araştırmacılar için uygun bir kılavuz mevcut değildi.
Kaynakçaya dahil edilecek çalışmaları seçerken herhangi bir ölçüt belirlediniz mi?
Hiçbir elemeden geçirmedim. Böyle bir çalışmada her kaynağa ulaşmak elbette mümkün değil, fakat belirlediğim türlere dahil olan her çalışmayı koydum. Mesela doğrudan bu sorunu işleyen tüm kitapları aldım. Türk Tarihi, Ermeni Tarihi gibi genel tarih kitaplarını eklemedim fakat istisnai olarak Ermeni sorununa geniş yer ayırmış olanlardan bazılarını da listeye kattım. Zaten kitap 1870–1923 arasındaki dönemi kapsıyor. Dolayısıyla 1923 sonrası terör olayları, Karabağ çatışması gibi olgular bu kaynakçanın kapsamı dışında tutuldu. Zaten Ermeni sorunu deyince ilk önce 1915 Tehciri ve Ermeni katliamları anlaşılıyor. Elbette bu olayların bir de arka planı var. Bu nedenle kaynakçayı 1870’lerden başlatmayı uygun buldum. Yakın dönemde yaşanmış olaylara ve güncel politik tartışmalara ise özellikle girmek istemedim.
Araştırmanız sonucunda belli tarihlere veya belli ülkelere ilişkin genel eğilimler ortaya çıktı mı?
Bu noktada kaynakçadaki çalışmaları ikiye ayırabiliriz. Birincil kaynaklar, 1915 üzerine o yıllarda yazılmış olan yazıları içeriyor. Bir de daha sonra çıkan ikincil kaynaklar var bunların 1980 sonrasında yoğunlaştığını görüyoruz. 1980’lere kadar Türkçede pek az çalışma yapılmış. Zaten Türkiye’de araştırma yapmaya yetecek kadar Ermenice bilen çok az insan var hâlâ. 1980′ den sonra, Özal zamanında Osmanlı arşivleri açılıyor. Ermeni sorunu o dönemdeki terör olayları yüzünden güncel hale gelmiş durumda. Türkiye’ de yeniden bir ilginin başladığını, yayınların arttığını söyleyebiliriz. Hatta 1985’ten sonra Türkçe yayınların sayısı diğer dillerde yapılan yayınların sayısına ulaşıyor ve neredeyse geçiyor. Son yirmi yılda genelde resmi tezi destekleyen, resmi ideoloji paralelinde yayınlar yapılmış. Zaten Türkiye’ de resmi ideoloji dışında Türkiyeli tarihçilerden eser ancak son yıllarda çıktı. 80 öncesinde devlet arşivlerine ulaşım daha zordu, şimdilerde araştırı olanakları çok genişledi.
Yurtdışındaki yayınlar arası da ise çok sayıda anıya rastladım. Bizzat tehcirin ve katliamın kurbanlarının akrabalarını tanıklıkları var. Konsolosluk raporları, elçilerin raporları var. O dönemde Anadolu’ da, Amerika’nın, İngiltere’nin Fransa’nın, birçok ülkenin konsoloslukları var. Meşhur ‘Mavi Kitap’ var savaş sırasında propaganda aracı olarak çıkmış. Buna karşı Osmanlı Devleti’nin de çıkardığı bir propaganda kitabı var. Her iki taraf için de söylüyorum, tek başına propaganda kitabı yalan olacak diye bir şey yok. İçinde doğru bilgiler de olabilir, dolayısıyla bunlar da birer kaynaktır. Daha o zamandan Amerikan gazetelerine çıkmış haberler var.
19. yüzyıl Osmanlı tarihi üzerinde çalışan bir tarihçi olarak Türk-Ermeni sorunun sınırlarının çizilmesi meselesini nasıl tanımlarsınız?
Bu konuda epeyi kaynak okudum fakat yine de 20. yy. veya Ermeni sorunu konusunda uzman değilim. Dolayısıyla bir tez ileri sürmek istemem. Fakat tabii ki görebildiğim kadarıyla sorunu belli bir şekilde tanımlamak mümkün. Bir kere Ermeni sorununun 1915’ten ibaret olmadığını görmek gerekiyor. Bunun öncesi var Ermeni olayları 1870’lerden başlıyor. Hatta kendi tezimi yazarken de sorunun köklerinin Kırım Savaşı’ na kadar uzandığını, gördüm. Mesela Kırım Savaşı sırasında, düzenli Osmanlı ordusu dışında hareket eden, ‘Başıbozuklar’ olarak tanımlanan bir güruh var. Bunlar gönüllü veya parayla toplanmış, sivil, belli bir kıyafeti olmayan askeri birliklerdi. Sadece savaş sırasında toplanan, cihat amacı güden fakat genelde yağmacılık yapan bir gruptu. Bunlar devletten kendilerinin ve atlarının bakımı için yeterli parayı alamayınca, önlerine gelen herkesi soymaya çalışıyorlar. Devlet de bunlara göz yumuyor, ya da gücü yetmiyor. Sonuçta çevre köylere saldırmaya başlıyorlar. Müslümanlara da saldırıyorlar fakat daha çok gayrimüslimler zarar görüyor. Mesela bu başıbozuk olgusunun da Ermeni sorunuyla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Nitekim bunların bir kısmı daha sonra Hamidiye Alayları’na evriliyor ki bunlar da sivil halka yönelik şiddetin uygulayıcıları. Ayrıca Balkanlardan gelen göçmenlerin zaptiye olarak kullanılması ve bunların uyguladığı şiddet olgusu var. Süreç bu zamandan başlıyor ve 1915’te doruğa ulaşıyor.
Türkiye Devleti’nin 1915 olaylarına dair savunduğu resmi tez açısından yalnız olduğu söylenebilir mi?
Resmi tez büyük ölçüde yalnız. Dünyanın saygın ve ciddi tarihçileri arasında Türkiye’nin resmi tezini destekleyen çok az sayıda insan var. Elbette Türk resmi tezinin eleştirilmesi, doğrudan onun birebir karşıtı olmak veya Ermeni milliyetçilerinin desteklediği tezi savunmak anlamına da gelmez. Türk ve Ermeni milliyetçiliklerinin dışında kalarak, olabildiğince nesnel bakmaya çalışan akademisyenler var. Gördüğüm kadarıyla gerçek bu iki aşırı ucun arasında, ortada bir yerde. Gerçeğin belirgin hale gelebilmesi için özgür bir tartışma ortamı lazım, Türkiye’deki tarihçilerin yurtdışındaki yayınlardan haberdar olması lazım. Diğer yandan bu konuyla ilgilenmek bile başlı başına bir mesele. Yeni hükümet bazı açılımlar yapar gibi gözüktü fakat bunlar doğru çıkmadı. Türkiye’ de hala demokratik bir ortamdan söz etmek mümkün değil.
Bugün Türkiye’ de Ermeni sorununa ilişkin tarih tartışmalarında gelinen noktayı nasıl karşılıyorsunuz?
Ben umutluyum. Gerçek eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Bütün insanlar aynı görüşte olmayacaktır hiçbir zaman. Her zaman farklı görüşler olacaktır ve bu da doğrudur. Farklı görüşlere kendini ifade etme hakkı her zaman tanınmalıdır. Türkiyeli tarihçilerin ve Türkiye toplumunun bu olaya daha soğukkanlı bir şekilde bakabilmesi lazım. Genellikle toprak ve tazminat talep edileceği kaygısına kapılıyor insanlar. Doksan yıl önceki bir olay tarihsel bir olaydır bence ve bu konu tarihsel bir gerçek olarak incelenmeli. Sorunu kişiselleştirmeden, biz ve onlar meselesine dönüştürmeden, gerçeklerle yüzleşmenin Türkiye toplumunun demokratikleşmesi açısından yararlı olacağını düşünüyorum. İttihat ve Terakki’nin uyguladığı politikalar tüm Osmanlı’yı veya tüm Türkleri bağlamaz diye düşünüyorum. Bunları eleştirmek, doğruların ortaya çıkmasını istemek herhangi birilerinin tezini savunmak anlamına gelmez. O zaman da farklı sesler vardı, bunları görmek lazım. Hükümet bu tehciri uygularken karşı çıkanlar da oldu, fakat bunlar sonradan unutuldu. Veya savaş sonrasında mahkemeler yapıldı fakat bunlar işgal altında yapılan mahkemeler olduğundan geçerlilikleri tartışılır hale geldi.
Tüm bunlara daha geniş, daha soğukkanlı bir şekilde bakmak lazım. Bir de, Türk tarihçisiyim veya Ermeni tarihçisiyim diye yaklaşmamak, tarihçi kimliği ile hareket etmek gerektiğini düşünüyorum. Ne Türk Devleti’nin ne de başka bir devletin resmi tezini savunmak zorunda değilim. Sonuçta resmi tez dediğiniz şey bir hükümet politikasıdır. Hükümetler değişince o da değişebilir. O zaman geçmişte hain ilan edilenlere bugün nasıl yaklaşacağız?