Peter Najarian, ‘Son Ermeni’ romanında tehcir sonrası kendilerini başka dillerin ve kültürlerin içinde bulan Ermenileri anlatıyor.
1915’te uygulanan tehcir, binlerce Ermeni’nin doğduğu topraklardan sürülmesi anlamına geliyordu. Sürgün olmanın acısı bir yana, göç yollarında karşılaştıkları düşmanca muamele ve hastalıklar yüzünden çoğu yaşamını yitirdi… Aileler parçalandı… Canını kurtarabilenler dünyanın dört bir yanına dağıldı. Gittikleri yerde yeni bir hayat kurmak hiç de kolay olmadı. Kendilerini başka dillerin, kültürlerin içinde bulan tehcir mağdurları, sürgünlüğün acısını içlerinde duyarak, bir yandan da büyük uyum zorlukları çektiler.
Başka topraklara, kültürlere göç eden birinci kuşak için her şey çok zordu. Ama göç hikâyeleriyle büyüyen çocukları hatta torunları da benzer sıkıntılar ya yaşadılar. Ermeni edebiyatında benzer dramları anlatan sayısız örnek vardır. Tıpkı Peter Najarian gibi ve onun “Son Ermeni” adlı romanında hikâyesini anlattığı Aram Tomasyan gibi…
Peter Najarian 1940 yılında Amerika’da, New York yakınlarındaki Union City’de doğmuş, annesi Adanalı, babası Diyarbakırlı bir Ermeni. Rutgers Üniversitesi’nde İngiliz dili ve edebiyatı okuyan yazar, daha sonra San Francisco Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık yüksek lisansı yaptı. Öykü, şiir, deneme ve romanlarıyla adını duyuran Najarian, yerleştiği Berkeley, Kaliforniya’da yazmayı ve resim yapmayı sürdürüyor.
“Son Ermeni” yazarın ilk romanı. Otobiyografik bir roman de okunabilir. Ancak yazar, haklı olarak, “Son Ermeni”nin bu şekilde değerlendirilmesini istemiyor. Roman okunduğunda, Najarian’ın kendi otobiyografisinden yararlanarak nasıl kurgusal bir metin ortaya çıkardığı daha iyi anlaşılıyor.
Melina, Adana’da, Petrus ise Diyarbakır’da doğmuş tehcir başladığında Petrus Amerika’daki yakınlarının yanına gönderilmiş. Henüz üç yaşındayken amcasının katledilişine tanık olan Melina ise daha dolambaçlı ve acılı bir yolculuktan sonra Amerika’ya ulaşabilmiştir. Petrus’un yeğeni Hagop’la evlenmek üzere… Evlenir de. Hiçbir zaman sevmeyeceği Hagop’tan bir de Yero adında bir oğlu olur. Ama yıllar sonra ondan ayrılır, birkaç yıl sonra da gizli aşkı Petrus’la evlenir. Ermeni cemaati içinde yayılan dedikodulara aldırmadan. Petrus’la mutludur ve ikinci oğlu Aram’ı doğurur. Petrus felç olup yavaş yavaş ölürken, Aram daha küçük bir çocuktur.
Annesiyle büyüyen Aram, daha ilk gençlik yıllarından başlayarak uyum sağlayamaz Amerika’ya, Amerikan yaşam tarzına. Annesinin ona anlattığı, annesinin arkadaşlarıyla konuştuğu tehcir, onun kendisini Amerikalı hissetmesinin önündeki en büyük engeldir. Köklerini aramasının bir yararı yoktur, bunun farkındadır, ancak yine de tutunacak bir yer arama telaşıyla yolculuklara çıkar. Üniversiteden atılan, hiçbir işte dikiş tutturamayan Aram, kitap ve aç kaldığında yiyecek çalmaktan çekinmez.
Peter Najarian çoklu bir anlamla kurgulamış “Son Ermeni” romanını. Bu sayede Aram’ın yaşadıkları, cinselliği keşfi, isyanının yanı sıra, ailesinin yaşadığı dram, abisi Yero’nun uyumluluğu, ‘Amerika’ya alışma ve acıları unutma çabası içindeki diğer Ermenileri de anlatma’ olanağı buluyor.
Genç bir adamın bireysel ve toplumsal arayışlarını usta işi bir dil ve kurguyla anlatan “Son Ermeni”nin kimi bölümleri şiir niyetine sık sık okunacak nitelikte. “Son Ermeni” bir üçlünün ilk romanı.
“Son Ermeni”yi okuyanların diğer ciltlerin çevrilmesini sabırsızlıkla bekleyeceğini düşünüyorum.