Kategori | Yemek-anı |
Dili | Türkçe |
Tasarım | İnci Batuk |
Baskı bilgileri | 1. Baskı, Ekim 2004 9. Baskı, Mart 2018 |
Sayfa ve boyut | 160 sayfa, 16x24 cm |
ISBN | 9789757265702 |
Kategori | Yemek-anı |
Dili | Türkçe |
Tasarım | İnci Batuk |
Baskı bilgileri | 1. Baskı, Ekim 2004 9. Baskı, Mart 2018 |
Sayfa ve boyut | 160 sayfa, 16x24 cm |
ISBN | 9789757265702 |
Düğün-bayram sofralarının vazgeçilmezlerinden günlük yemeklere, tatlılardan tuzlulara, salatalara onlarca yemeğin akıcı, sohbet eder gibi bir uslupla yazıldığı Sofranız Şen Olsun geleneksel yemek kitabı kalıplarının ötesine geçerek, bugün artık "geçmiş" mertebesine erişmiş günlere götürüyor bizleri usul usul. Takuhi Tovmasyan'ın satırları arasında gezinirken, bir yandan onunla, yapmayı ve yemeyi çok sevdiği yemeklerin tarifleri, püf noktaları, alternatif sunumları hakkında hasbıhal ediyor, bir yandan da kulaklarınızda 1920'lerden 1950'lere İstanbul'un, Trakya'nın sesini duyuyorsunuz. Birinci Dünya Savaşı günlerinde Çorlu'dan Der Zor'a, Çatalca'ya, daha sonraki yıllarda ise İstanbul Yedikule'ye göçen Tovmasyan ailesinin hüzünlerine ve sevinçlerine ortak, dahası, sofralarına misafir oluyor, Çorlu'da bir çiftliğin temiz havasını, Yedikule veya Samatya sahillerinde denizin kokusunu çekiyorsunuz içinize.
Kimi evde, yemek, yaşamak için yenir. Kimi evde, yemek için yaşanır. Bizim evde ise yemek, muhabbet olsun diye yenirdi. Sofra muhabbet için kurulur, yine muhabbetle kaldırılırdı.
Yediğimiz yemeklerin tariflerini yazma fikri, işte böyle bir yemek muhabbetinde doğdu. Bildiklerimi, pişirdiklerimi anlatacak-yazacak ve çocuklarıma miras bırakacaktım. Bu fikri tereddütsüz benimsedim. Sofra muhabbetlerimizi aynen yazacaktım. Yemek yemek gibi, yemek yapmak gibi, sofra muhabbetlerimiz gibi, olağanüstü tat aldım bütün bunları yazarken.
Düğün-bayram sofralarımızın vazgeçilmezlerinden sıradan salatalara, tatlıdan tuzluya, etliden sütlüye, herhangi bir ayrım yapmadan, bir düzen kaygısı gütmeden, öylesine, içimden geldiği gibi yazdım.
Ne zeytinyağlılar-tereyağlılar diye bir ayrım yaptım, ne de Anadolu veya Trakya mutfağı diye bir başlık düşündüm, soframızdan resimler çizmeye çalıştım sadece.
Ne kadar Ermeni, ne kadar Rum, ne kadar Türk, ne kadar Arnavut, ne kadar Çerkez, ne kadar Patriyot, ne kadar Çingene yemekleri bunlar, bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var; o da, bu yemekleri Çorlulu akabi ve Takuhi yayamlarımdan, yani ninelerimden öğrenmiş olduğumdur.
Soframız hazır, buyurmaz mısınız?