Kategori | Anı |
Dili | Türkçe |
Çevirmen | Yulva Muhurcişi |
Özgün dili | Rusça |
Editör | Sosi Dolanoğlu |
Kapak tasarımı | Aret Gıcır |
Baskı bilgileri | 1. Baskı, Aralık 2017 |
Sayfa ve boyut | 176 Sayfa, 13x19,5 cm |
ISBN | 9786052100127 |
Kategori | Anı |
Dili | Türkçe |
Çevirmen | Yulva Muhurcişi |
Özgün dili | Rusça |
Editör | Sosi Dolanoğlu |
Kapak tasarımı | Aret Gıcır |
Baskı bilgileri | 1. Baskı, Aralık 2017 |
Sayfa ve boyut | 176 Sayfa, 13x19,5 cm |
ISBN | 9786052100127 |
Dünyaca tanınmış Rus yazar Vasili Grossman’ın Ermenistan izlenimlerini kaleme aldığı Taşlar Ülkesine Yolculuk, yazarın ilk kez ziyaret ettiği Kafkas coğrafyasına dair tanıklığı olmanın çok ötesine geçen, yer yer sarsıcı, yer yer lirik ama her yönüyle güçlü bir metin. Grossman kitapta, hayata, Sovyet insanına, Rus, Ermeni, Yahudi kimliklerine, milliyetçilik ve antisemitizm, Stalinizm gibi konulara ilişkin tartışmalarla, zengin bir malzemeyi usta yazarlara özgü bir maharetle işliyor.
Döneminin en önemli Sovyet yazarlarından biri olan Vasili Grossman, Şubat 1961’de Yaşam ve Yazgı adlı romanının daktilo edilmiş metnine KGB tarafından el konduktan sonra, bu durumun yol açtığı maddi ve manevi sıkıntılardan bir nebze olsun sıyrılabilmek amacıyla, Ermenice yazılmış bir epik romanın Rusça çevirisini düzeltme önerisini kabul eder. Yazarla ve çevirmenle tanışmak ve birlikte çalışmak için aynı yılın sonbaharında Ermenistan’a gider. Burada geçirdiği zamanın ardından kaleme aldığı Dobro vam (Merhaba Size) da sansüre takılır ve ancak yazarın Eylül 1964’teki ölümünden sekiz ay sonra, birçok bölümü çıkarılmış olarak basılır. Eksiksiz metin ise ancak 1988’de gün yüzü görebilecektir. Aras’ın Taşlar Ülkesine Yolculuk başlığıyla yayımladığı kitap, bu eksiksiz metnin çevirisidir. Grossman kitapta, belki de ömrünün son demlerinde olduğunun bilinciyle, zamanın ruhunu, insanın doğasını anlamaya çalışıyor ve bilgelik, zekâ, mizah, kavrama gücü dolu bir metin sunuyor “Taşlar Ülkesi”nden tüm dünyadaki okurlarına.
Avlular! Erivan’ın ruhunu, özünü oluşturan şey kiliseleri, idari binaları, tren istasyonları, tiyatrosu ve filarmoni binası, üç katlı alışveriş mağazası değil, işte bu avlulardır. Düz çatılar, merdivenler, küçük merdivenler, küçük koridorlar, küçük balkonlar, teraslar, küçük teraslar, çınarlar, incir ağacı, üzüm asması, küçük masalar, küçük banklar, geçitler, verandalar – hepsi uyumlu bir şekilde bir arada, kaynaşmış, birbirinin içine geçmiş, birbirinin içinden çıkmış... İşte avlular! Kaldırılmış örtünün altında şehrin canlı organizması – burada Doğu’ya özgü tüm yaşamı, yürekteki şefkati, bağırsak hareketlerini, sinir patlamalarını, kan bağını ve topluluğun gücünü görmek mümkün.
Ve ben burada dikilirken kendi Erivan’ımı inşa ediyorum; gül rengi tüfü, bazaltı, asfaltı ve kaldırım taşını, vitrin camını, Stalin ve Lenin heykellerini, Abovyan’ın, Şahumyan’ın, Çarents’in heykellerini, Anastas Migo-yan’ın sayısız portresini, yüzleri, konuşmaları, çılgın sürücüler tarafından sürülen arabaların öfkeli hızını ufalıyor, parçalara ayırıyor, içime çekiyor ve özümsüyorum.