Elveda Antura, 1915 Felaketi’nin gölgesinde büyüyen bir neslin yaşadıklarını gözler önüne seriyor. Beş yaşındayken çıkarıldığı ölüm yolculuğunda ve sonrasında Cemal Paşa’nın Antura’daki yetimhanesinde yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla anlatan Karnig Panyan, her şeye rağmen hayatta kalmayı başaran kendi gibi yüzlerce, binlerce çocuğun hikâyesine kulak vermeye çağırıyor okuru.
Karnig Panyan, 1915-1918 yılları arasında, İttihat ve Terakki yönetiminin kilit isimlerinden Cemal Paşa’nın Ermeni, Türk ve Kürt çocukları topladığı, Halide Edip’in de bir süreliğine sorumluluğunu üstlendiği Lübnan’daki Antura Yetimhanesi’ndeydi. Sahipsiz kalan Ermeni yetimleri yabancı yardım kuruluşlarına kaptırmak istemeyen ve kendi metotlarıyla eğitme niyetinde olan Cemal Paşa’nın inisiyatifiyle burada ilk günden itibaren uygulanan baskıcı program çocukların mücadelesinin çıkış noktası olacaktı. Aynı zamanda bölgede hüküm süren kıtlık çocukların yaşamak için her türlü badireyi göze alması demekti.
Elveda Antura I. Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkımdan nasibini alan bir coğrafyada oradan oraya savrulan yetimlerin kıtlığa ve kimliklerini inkâra karşı direnişlerini anlatıyor. Erken yaşta olgunlaşan ve çocukluklarını doya doya yaşayamayan bir nesle kulak vermek isteyenler için.
“Gözlerinin feri sönüyor, uzun süre dayanmaz,” diye kekeledi yengem. Uzun dayanmadı kız kardeşim, gitti. Bir saat kadar sonra, ölü arabası geldi, onu üzerine attılar ve her şey bitti. Araba, ağır yüküyle beraber uzaklaştı. Erkek kardeşimin ve benim yüreklerimizden bir şey koptu. Büyük bir şeydi bu, koptu ve gitti… Annemin ölümü üzerinden üç-dört gün geçmeden kız kardeşim de aramızdan ayrılmıştı. Birkaç gün içinde ikisi de dönüşü olmaksızın gitmişti. Gidenlerin ardından ağlayacak bir ben ve erkek kardeşim kalmıştık.
Artık çölün yakıcı sıcağını unutmuştuk, hatta açlığımızı, susuzluğumuzu da unutmuştuk. Yüreğimizde çok büyük bir boşluk oluşmuştu, bu boşluğu kim doldurabilirdi?
Yetim kalmıştık, anne yoktu, baba yoktu, kız kardeşim de bu dünyadan göçüp gitmişti. Salgın kimseyi es geçmemişti. Silahsız, yatağansız bir kıyım yaşanıyordu. Sürgün alanı seyrelmeye başlamıştı. Yeni tehcir kafileleri gelmedi, önceden gelenlerin bir kısmı kaçmış, başka şehirlere gitmiş, bir kısmı da cansız bedenleriyle kayalıkları doldurmuştu, kalanlarsa aklını yitirmişti.
1910'da Sivas'a bağlı Gürün'de doğdu. Kendi kafilesi için tehcirin son durağı olan Hama'da annesini ve kardeşlerini kaybetti. Önce Hama Yetimhanesi'nde, sonrasında ise Cemal Paşa'nın Lübnan, Antura'da kurdurduğu yetimhanede kaldı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nda mağlup olup bölgenin kontrolünü yitirince yetimhanenin idaresini Yakındoğu'ya Yardım Heyeti üstlendi. 1920-25 arasında bu kurum himayesindeki Cübeyl Yetimhanesi'nde yaşadı. Yetimhanelerde geçirdiği bu yılların ardından Hamazkayin tarafından Beyrut'ta kurulan Cemaran Lisesi’ne girdi. 1935'te mezun olduğu Cemaran'a sonraki yıllarda eğitimci ve idareci olarak hizmet verdi. Lübnan'daki Ermeni toplumsal yaşamına yön veren kanaat önderlerinden biri oldu. 1989'da hayatını kaybetti.
Gazete Duvar Seyit Sönmez 07.02.2019
Bianet Serdar Korucu 02.02.2019