Kumkapı Ermeni Balıkçıları adlı kitabı Aras Yayıncılık’tan çıkan Ara Güler, objektifiyle ölümsüz kıldığı İstanbul’un göbeğindeki balıkçı köyünün yok ediliş öyküsünü Agos’a anlattı.
İstanbul’u İstanbul yapan pek çok değer zaman içerisinde yok olup giderken, eski şehrin dokusunu ve gerçek ruhunu, ancak ünlü foto muhabiri Ara Güler’in belge niteliğindeki fotoğraflarından keşfedebiliyoruz. Çektiği fotoğraflarla, bir daha yaşanmamak üzere tükenen anları ölümsüzleştiren usta muhabirin fotoğrafları, aynı zamanda İstanbul’un ve İstanbulluların yaşamlarındaki değişimlere de tanıklık ediyor.
Objektifiyle görsel bir tarih yazan Ara Güler’in Aras Yayıncılık’tan çıkan Kumkapı Ermeni Balıkçıları adlı kitabı, saklı kalan bir geçmişin izini sürmemize vesile oldu. Ahşap evler, asılı ağlar, balıkçı ağlarını ören merametçi kadınlar, balıkçı tekneleri, sandallar ve Kumkapı’nın balıkçıları… Ara Güler’in imzasını taşıyan tüm bu fotoğrafların yanı sıra, Türkçe, Ermenice ve İngilizce olarak üç dilde yayımlanan kitapta Kumkapılı Ermeni balıkçılarla yapılan ve o dönemde Jamanak gazetesinde dizi halinde yayımlanan röportaja da yer veriliyor.
İstanbul’un göbeğinde Acemdağ mahallesindeki balıkçı köyünün yok ediliş öyküsünü Ara Güler’den dinledik.
Varlığını fotoğraflarınızdan öğrendiğimiz, Kumkapı sahilindeki balıkçı köyünde çektiğiniz fotoğraflar hangi yıla ait?
Senenin kaç olduğunu net olarak hatırlamıyorum ama sanırım 1952’ler olmalı.
Balıkçılığın kalbinin attığı bu tarihi merkez nasıl yok oldu?
O yıllarda Kumkapı dediğin yerden daha asfalt geçmemişti. Yani Başbakan Adnan Menderes henüz oraları yıkıp hava meydanı yollarını yapmaya başlamadan önce çekmiştim bu fotoğrafları. Vartan Ozinyan’la beraber Jamanak gazetesi için yapmıştık bu röportajı. Maalesef 1958’de o yollar inşa edilirken 500 senelik Kumkapı mahallesindeki balıkçı köyü, barınaklar, liman vb de gürültüye gitti, yani kısacası bir tarih yok edildi.
Balıkçı köyünün tarihi İstanbul’un fethine kadar mı uzanıyor?
Evet. Fatih Sultan Mehmet zamanında loncalar vardı, aynı meslekten olanlar bir yerde toplanırdı, burası da loncalar üzerinden kurulmuş, balıkçı köyünü andıran tipik bir mahalleydi. Herhalde Kumkapı limanı bu işe en müsait yer olduğundan çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu balıkçılar (Hay tsıgnorslar) burada toplanmıştı. Milyarların yattığı bir anonim şirket gibi işliyordu burası. Balıkçı deyip geçme, bir balıkçının yanında 50 tane adam çalışırdı. Büyük bir balıkçı köyüydü, yüzlerce adam çalışıyordu. Dericilerin yeri Kazlıçeşme’yi bir düşün, oradan çok daha büyük bir yerdi. Balıkçılık büyük para getiriyordu, hemen satılıyordu. Deriyi yaparsan hemen satamazsın, bir hafta, bir ay beklersin. Ama balık tutulduğu gün satılır. İstanbullu iki günlük balık yemez. Fransız bir haftalık balık yiyebilir ama İstanbullu yakalandığı gün yer o balığı. Birkaç günlük balık İstanbullu için kokmuştur, bayattır, atılır, ancak kuşlar yer. Tabii bugün artık buzhane balığı da satılıyor ama onu da ancak anlamayan yer.
Bunlar zengin işletmeler miydi?
Tabii. Mesela bir ağın kaç para olduğunu bilir misin? En kötüsü 100 bin liradır. Bugün naylondan da yapıldığı için belki biraz daha ucuz olabilir ama o zaman iplikten ya da daha başka özel bir materyalden yapılıyordu balıkçı ağları. Kadınlar sahilde oturup elle örerlerdi. Bir de o zaman surlar sahildeydi, yani asfalt yol yapılmadan önce deniz surlara kadar gelirdi. Balıkçıların barınakları vardı. Fotoğraflarla belgelemişim hepsini. Kapaktaki fotoğrafta görünen Husig reistir mesela.
Çoğunluğunu Ermeni balıkçılar oluşturuyordu dediniz…
Çoğu Ermeniydi. Kınalıada da o yüzden Ermeni adası olmuştur.
Nasıl bir bağlantı var Kumkapı ile Kınalıada arasında?
Balıkçılar için en önemli bölge, Kumkapı ile Kınalıada arasındaydı. Adeta bir balıkçılık üçgeni vardı. Bu yüzden balıkçıların çoğu Kınalıada’da otururdu. O balıkçılardan biri sınıf arkadaşımdı, şimdi Amerika’da yaşıyor, çok zengin, milyonerdir. Gerçi yaşıyor mu yaşamıyor mu emin değilim. Ermeni balıkçıların yanında daha ziyade Karadenizliler, Lazlar çalışırdı. Bir de goygoycular vardı. Ana motor gider ağ bırakır, başka bir tekne de o ağın ucundan alır, bir uçtan diğerine dolaştırarak çevirir, yuvarlak bir daire çizerdi. Balık da onun içinde kalırdı. Bu işi yapanlara goygoycu denirdi. Goygoycular yaptıkları işin karşılığında yüzdelik alırlardı. Her sandalın iki-üç, bazen de bir tane goygoycusu vardı. Tekneler sabaha karşı saat 3-4 gibi denize açılır, ağlar atılırdı. O zaman şimdiki gibi radar yoktu, görünmezdi, şimdi artık radarlı donanımlı teknelerle açılmaya başladı balıkçılar.
2010 İstanbul Kültür Başkenti kapsamında bu eski balıkçı mahallesini canlandıran bir proje geliştirilse sizce nasıl olurdu?
Şimdi artık ne de yapsan, milyarlar yatırsan, değil İstanbul 2010, Obama’nın kendisi gelse, bütün Amerikan parasını getirse orayı kuramaz. Çünkü bilen yok. Ancak belki fotoğraflarıma bakarak yapılabilir ama o ruhu asla yaşatamaz. O bambaşka bir atmosferdi, ancak yaşayan bunu hissedebilir. O kadar güzel ve tipikti ki… Orada çok fotoğraf çektim, hem renkli hem siyah beyaz… Ben çektikten 6 sene sonra yol yapıldı. Dediğim gibi, bugün milyarlar döksen yapamayacağın tipik bir köyü hazır bulmuşken yıktırdı Menderes.
Farklı bir planlamayla korunabilirdi kuşkusuz…
Balıkçı köyü yok edilmiş edilmemiş, onların umurunda değildi ki. O zaman Menderes İstanbul’da Park Otel’de kalır, sabahın yedisinde kalkar Kumkapı’ya giderdi. Yaveri de gelir beni alır Kumkapı’ya götürürdü. Birlikte dolaşırdık, yol yapılacak ya, nerelerin yıkılacağını bana gösterirdi, ben de fotoğraf çekerdim. O sırada Hayat mecmuasının muhabiri olduğumdan Menderes bana çektiriyordu fotoğrafları, eski ve yeni görüntüyü devlet arşivine koymak için. Menderes’ten çok sonra, ihtilalden de sonra yine balıkçılar oraya bir şeyler yaptılar ama o eski havası kalmadı. Sonra büyük bir balıkçı kooperatifi kurulduğunda artık Ermeni balıkçılar kalmamıştı. Balık Hali eskiden Haliç’teydi, sonradan Kumkapı’ya taşındı. Parmaklıklarla çevrili büyük bir yerdir, camisi de var, görürsünüz kuşlar uçar hep üstünde.
Marmara’da balık da kalmadı zaten…
Tabii artık Marmara’da balık türleri de azaldı, lüfer kalmadı mesela. Balıkçı tekneleri artık Karadeniz tarafına açılıyor balık tutmak için. Haliç’te kurulan fabrikaların atıkları Boğaz’dan gelen balıkları kaçırdı. Eskiden balıklar sokaklarda açıkta dururdu, bolluk vardı. Baksana şu fotoğrafa…
Haliç balıkçı tekneleriyle dolu, şimdi var mı böyle bir manzara? Yanlış politikalar büyük bir sanayii de öldürdü.
Şimdiki Kumkapı içkili meyhane doldu. Kıyıları da çirkinleştiriyorlar. Mesela limana, Topkapı Sarayı’nın karşısına sen gel depo yap, şimdi İstanbul Modern oldu. Depo, antrepo yapmak için yer mi kalmadı İstanbul’da? Ne diye gelip İstanbul’un en güzel kıyısına depo koyuyorsun? Böyle çirkinleştiriyorlar kıyıları. Bakarsan Haliç’in en güzel yerleri mezarlıktır. Yukardan baktığın zaman bütün kıyı mezarlık, yani ölülere seyrettiriyoruz İstanbul’u. Tabii nüfusun 15 milyon olacağını kimse hesap edemediğinden bu hale geldi İstanbul…