Ermeni Kısa Metrajları

Ermeni Kısa Metrajları
Cumhuriyet Gazetesi
Ragıp Duran
06.02.1992

Zengin Anadolu toprağının insani değerleri yazıya da dökülüyor. Serdar Can’ın “Nenemin Masalları’ndan* sonra Mıgırdiç Margosyan’ın “Gâvur Mahallesi” de bir Ermeni yelini getiriyor Diyarbakır’dan.

 

1938 Diyarbakır doğumlu Margosyan, 1953’e kadar yaşadığı anakentini anlatıyor 11 öyküsünü topladığı 102 sayfalık kitabında. Anasını, babasını, amcasını, dayısını, kız ve erkek kardeşlerini, evini, komşularını, papaz’ı, kiliseyi, Kürt esnafı öyle canlı, öyle renkli dile getirmiş ki bu edebiyat ve felsefe öğretmeni, her birinden birer kısa metrajlı film çekilmezse yazık olur. Özyaşamöyküsü renkli bir romanın 11 parçası aslında kitap. Yazı dilinde bile zaman zaman o işlek Ermeni şivesi kokuyor. “Gâvur Mahallesi” otantik edebiyat mı? Yoksa etnik edebiyat mı? Etiketlerle sınıflandırmaların önemi yok ki… Yine de özellikle içerikte bir Marquez rengi.

 

Geçenlerde Midyat’ta Cumhuriyet muhabiri Arıkan’ın eczanesinde oturuyorduk. 10 dakika içinde bir Kürt, bir Arap, bir de Süryani müşteri geldi. Patron, her biriyle 3 ayrı dilde konuştu. Biz de sürdürdük sonra Türkçemizi. “Gâvur Mahallesi” de öyle. Kırmançı, Zaza, Ermenice, Türkçe söyleniyor şarkılar. Diyarbakırlı Musevilerden de söz açıyor yazar.

 

Margosyan, Diyarbakır’ın La Reyniere’i (Le Monde’un gastronomi yazarı), Ermeni mutfağını öyle bir betimliyor ki malzemesi ve pişirme usulüyle, bir ara kitabı bırakıp mutfağa koşası geliyor insanın.

 

Serdar Can’ın kitabında geçmişin acıları anlatılıyordu biraz da bugünün ve haftalık dergilerin biçemiyle. Margosyan ise günlük yaşamdan kesitlerle anlatıyor Ermeni-Kürt ilişkilerini. Aslında sadece geçmişi bu şekilde anlatmak bile, edebiyatın çeşitli halklar arasında dostluk köprüsünü kurmasına yeter bence.

 

Yaşar Kemal’in gazeteciyken kullandığı yaklaşım mı, yoksa Sait Faik’in mahkeme röportajlarını mı anımsatıyor Margosyan. İkisi de değil, ikisi de. Benzetmelerin ne kıymeti var? Sade, ama özgün bir dili var yazarın. Öğretmenlik ve Marmara gazetesi deneyimleri okunuyor öykülerde. Didaktizme hiç kaçmadan, sıcak, dostça bir tarz.

 

Bir-iki soru takılmadı değil: Mıgırdiç’in babası hangi dilde okuyordu eski gazeteyi? Ve okulda hangi dille eğitim görüyordu yazar? Diyarbakır’da o zamanlar memur, asker, polis, komşu Türkler ne yapıyordu?

 

Uzun ve geniş çağrışımlar yaptı bende bu kitap. Her okur da mutlaka bir Ermeni arkadaşını, dostunu anımsayacak “Gâvur Mahallesi”nde. Erevan’dan gelen Kamışlı’daki Ermeni bayan öğretmenle Kars tren istasyonunda bir hamal çocuğun tercümanlığıyla Kürtçe anlaşabildiğimi hatırladım. Sivaslı Baston’u da Paris’te Mutualite salonunda Kürt yazar Mahmut Bakşi’nin bir Ermeni aydınla tartışması geldi gözümün önüne. Mardin ve Midyat’taki manastırlar sonra. Hele Van Kalesi’nin tepesine çıkınca aşağıdaki ovada harap eski kent. Ermeniler otururmuş eskiden. Bir de tabii ki Akdamar Kilisesi. Ferid Edgü’nün O’sundaki (Hakkâri’de Bir Mevsim) Süryani kitapçı da bu filmin bir kahramanı olamaz mı?

 

Bu memlekette birbirine benzeyen kentsoylu ya da köy soylu yazarların yanında yeni bir renk, yeni bir ses Margosyan’ın yazdıkları. Refik Kubalas’ın kapak kompozisyonunda ne büyük bir hüzün! Ama yazarın neşesi, yaşama zevki tüm olumsuzluklara rağmen satırlarda gülümsüyor.

 

Mıgırdiç usta ellerine sağlık!

 

* Nenemin Masalları / Serdar Can / Umut

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.