Gitmesek de Görmesek de

Gitmesek de Görmesek de
Yeni Binyıl Gazetesi
25.02.2000

I. Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul’da yaşamak zorunda kaldığı halde aklı fikri hep Erzincan’daki köyünde olan Ermeni yazar Hagop Mıntzuri’nin özlem dolu kısa hikâyeleri Aras Yayınları tarafından basıldı. “Atina, Tuzun Var mı?” isimli kitap “gurbet”i anlatıyor.

 

Ermeni yazar Hagop Mıntzuri’nin evinden çok uzakta, İstanbul’da yaşadığı bir nevi sürgün hayatına rağmen hayallerini kurduğu “köy yaşamı”nı anlattığı kısa öykülerinin yer aldığı “Atina, Tuzun Var mı?” isimli kitabı Aras Yayınları arasından çıktı. Bir bademcik ameliyatı için geldiği İstanbul’da kalan, Birinci Dünya Savaşı sırasında askere alınan Mıntzuri, askerden, döndükten sonra ise Erzincan’ın Küçük Armıdan Köyü’nden tehcir edilen dedesi, annesi, karısı ve çocuklarından bir daha haber alamamış. Mıntzuri İstanbul’da yaşamak zorunda kaldığı dönemde yazdığı hikâyelerdeki özlemi, “Bizim türkülerimizin konusu gurbetti. Ninnilerimizin çok azı gerçek ninniydi. Çoğu, pek çoğu, baştan sona, gurbette olana yöneltilmiş, yokluğu hissedileni çağırmak üzere yakılmıştır. Analarımız gurbet türküleri çığırarak uyuturdu bizi. Hasretlerini, kederlerini akıtmaları için birer bahaneydik biz” diye anlatıyor.

 

1906’da yazdığı ilk öyküsünde köy yaşamından gelin ve kaynana arasındaki ilişkiyi anlatan Mıntzuri, daha sonra yazdığı hikâyelerinde de ağırlıklı olarak “köy”ü tasvir etti. Mıntzuri, bu anlatım tarzından “Fırat’ın Öte Yanı” isimli kitabında “Köy tasvirlerimde, baba ocağımızdan bir panaroma alırım bir kırı, vadiyi, bağları, dağ sırasını, dereyi alır, çok berrak, say ki dün görmüş gibi gözümün önüne getiririm veya bir yaz yağmurunu, ot biçme ayında diyelim, sonbaharı, yazı, geceyi ve orada o zamanlar mevcut olduğunu, vuku bulduğunu yapıldığını, konuşulduğunu çok iyi bildiğim bir şeyi (eşek, ağaç, taş, yol, insan olabilir) anlatırım, alır onları işlerim” diye söz ediyor.
Ama Mıntzuri’nin hikâyelerinde sadece Ermeni köylüsü yer almıyor. Çok iyi bildiği Türk, Kürt ve Alevi köylüleri de var.

 

Hikâyelerin bir köşesinde mutlaka Mıntzuri’nin kendi yaşadığı köyden de izler var bir türlü geri dönemediği ve İstanbul sokaklarında ne zaman dolaşsa aklına gelen köyünden, bir türlü izini bulamadığı anasından, babasından, karısı ve çocuklarından… Mıntzuri, hayat hikâyesini anlatırken “Yazdıklarımın tamamı 125 öykü, 24 köy tasviri, 15 masal, 37 kroniktir. Eserim yaşam öykümdür. Her anlattığımda, her söylediğimde ben varım” diyor. Ve devam ediyor:

“Edebiyat tarihinde farklı bir durum benimki. Ben kahramanlarımın ve onların devamının olmadığı bir yerleri anlatıyorum. Anlatılarım aynı zamanda da kahramanlarım ve yaşadıkları yerlerin folklorudur da, halkın tarihidir, onlara dair tanıklıklardır. Onların sinemasını, tiyatrosunu oynatırım. Edebiyata dönüştürdüğüm, onların panteonudur.” Şimdi elimizde olan “Atina Tuzun Var mı?”da da Mıntzuri geleneklerini bozmuyor ve köy yollarına sapıyor. Silva Kuyumcuyan’ın Türkçe’ye çevirdiği kitabın sonuna hikâyelerde geçen kimi yer adlarının artık başka isimlerle anıldığı düşünülerek bir de küçük sözlük eklenmiş.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.