Görünür Olma Feryadı

Görünür Olma Feryadı
Amargi Dergisi
Karin Karakaşlı
01.08.2006

Hayatı ne yazık ki en çok da ders kitaplarına ve müfredatlara yansımayan kısımlarından öğreniyoruz. Bir kuşaktan diğerine bu tablonun değişmesini çok arzulardım. Misal, benden sonrakilere “Ne şanslısınız, biz bu isimleri hep kendi çabamızla bulmak zorunda kaldık” demek isterdim ama bazı şeyleri değiştirmeme konusunda tarifleri aşan bir inat mevcut. Dolayısıyla hala ters sağlama üzerinden gidiyoruz: Müfredat dışı karşımıza çıkıp da gözümüzü parlatan kitaplar, asıl ihtiyaç duyduğumuz kaynaklardır.

 

Bütün bunları bana bir kez daha hissettiren kitap Aras Yayınları’ndan çıkan ve Lerna Ekmekçioğlu ile Melissa Bilal tarafından derlenen Bir Adalet Feryadı- Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar başlıklı kapsamlı inceleme oldu. Alanında ve Türkçede bir ilk olan çalışma, bu topraklarda ne kadar ilham verici kadınlar yaşamış olduğuna dair ibretlik bir hikâye. Tabii, bu ibreti neden bu kadar geç keşfediyor oluşumuz açısından da benzersiz bir hesaplaşma aracı. Kitabın ortaya çıkış temelini şu ifadelerle ortaya koymuş Ekmekçioğlu ve Bilal: “Osmanlı kadınlarının, aile, eğitim, çalışma ve siyaset alanlarındaki özgürleşme mücadelesi 19. yüzyıl ortalarından itibaren başladı. Bu mücadeleyi veren kadınların bazıları Ermeni’ydi… Bu Ermeni feministler nasıl bir dünya tahayyül ediyorlardı onlar için eşitlik ve özgürlük ne ifade ediyordu hangi yollarla elde edilecekti? Bu kitap, İstanbul’da doğan ve etkileri Anadolu, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya coğrafyasına yayılan Ermeni kadın hareketinin beş öncü aktivist yazarının (Elbis Gesaratsyan, Sırpuhi Düsap, Zabel Asadur [Sibil], Zabel Yesayan, Hayganuş Mark) hayat hikâyeleri, faaliyetleri ve yazdıklarına odaklanarak, bu ve benzeri sorulara yanıt bulma girişimidir.”

 

Bir yandan söz konusu yazarların feminizm bağlamındaki yazı ve faaliyetlerini gözler önüne sererek Türkiye feminist hareketinin bugüne kadar suskun kalmış bir yönünü aydınlatan yapıt, diğer yandan da soruları çoğaltan yapısıyla bambaşka bir değer arz ediyor: Sahi, bunca benzersiz ve yalnızca zamanına göre değil bugün açısından da bakıldığında öncü çalışmalarda bulunan kadın neden görmezden gelindi?..

 

Belki ilk önce bu kadınların ait oldukları ve büyük de emek verdikleri Ermeni kimliği üzerinden bir değerlendirme ile başlamak gerekiyor. Yalnızca feminizm tarihinde değil, kendi dönemlerinin Ermeni dilinin modernleşmesi, Anadolu’da Ermeni kızlarına yönelik eğim kurumlarının ve kırımlar sonrası sahipsiz kalan Ermeni çocukları için yetimhanelerin açılması, kadın dergilerinin çıkarılması gibi birbirinden zorlu işlerinde de ön saflarda yer alan bu kadınları, Türkiye toplumundan önce günümüz Türkiye Ermeni toplumu da tanımaz. Sebebi de, bu kadınların alışılageldiği üzere her yıl ölüm ya da doğum yıldönümü dolayısıyla adına törenler düzenlenen aydınlar listesinde olmamalarıdır. Eğer çok özel bir çabayla eski zamanların kaynaklarına bakmazsanız, onlarla karşılaşma imkânınız yoktur.

 

Yoktu… Ta ki bundan yaklaşık sekiz yıl önce bir grup üniversiteli genç Ermeni kadın, feminizm çalışmaları çerçevesinde Ermeni kaynaklarına yönelip bu isimleri, savundukları görüşleri ve gerçekleştirdikleri işleri ortaya çıkarana kadar. Onlar buldukları bu ilham gücünü önce dernek faaliyetleri ile toplumla paylaştılar, sonra da giderek konuyla akademik boyutta ilgilenip kişisel tutkularını Türkiye feminist tarihinin bir parçası haline getirdiler. Ben işin bu yanını doğrusu çok mucizevî buluyorum. Sanki geçmişten bugüne zaman boyutunu tamamen aşan bir akıl, yürek ve ruh birliği kuruldu ve bu beş kadın, tam da en ihtiyaç duyulan bir zamanda ülkenin feministlerine meram anlatmak üzere ses verdiler. Ya da şöyle diyelim, uzun bir zaman sonra yeniden işitilir oldular.

 

İyi de bu suskunluğun sebebi ne? Dönemlerinde bu denli göze batan, hatta kimi öncü çalışmaları mevcut aile ve toplum yapısını tehdit eder göründüğü için ağır eleştirilere maruz kalan, siyasi kimlikleriyle de muhalif kanatta yer alan bu kadınlar Türkiye feminist tarih yazımında nasıl görmezden gelindi? “Bir kadın olarak yüklendiğim sorumluluklar altında ezilirken, bunun karşılığında bana verilen haklar yok denecek kadar azdı. Feminizmin ‘bir adalet feryadı’ olduğuna iyiden iyi ye inanmıştım” gibi bir söylemi 1920’li yıllarda dillendiren Hayganuş Mark nasıl oldu da hiç bilinemedi? Bu soruların yanıtını aradığı “Bir Yokluğun Anatomisi” başlıklı makalesinde Lerna Ekmekçioğlu, Michel Rolph Trouillot’nun tarih yazımında sessizleştirme mekanizmalarından yararlanarak dönemsel bir analiz yapıyor. Dört aşamalı sessizleştirme mekanizması, Ermeni kadın hareketinin sınırlarını aşarak farklıyı “öteki”leştiren boyutuyla çıkıyor karşımıza. Bu bağlamda öncelikle farklının kültürel mirası arşivlerden dışlanır, Trouillot’nun ifadesiyle “bir yokluk yaratılır”, yaratılmayan olgular anlatıya dönüşemez ve yazılmayan anlatılardan araştırma üretilemez.

 

Bu kitapla birlikte bugüne kadar süregelen yok sayışın çıplak değerlendirilmesi de sunulduğundan, artık bu öncü kadınları yok sayma imkânı yok. Dolayısıyla beynimize üşüşen ve bizi Osmanlı ve Türkiye kadın tarih yazımında gördüğümüz suskun boşluktan öteye götüren sorulardan kaçmanın da mümkünü yok. Sürekli tosladığımız “ötekileştirme” duvarları, halen temiz bilimsel araştırmalar adına aşılması gereken ne çok zihinsel engel olduğunun da kanıtı. O tuğlalar yıkıldığında karşılaştığımız zenginliğe en çarpıcı örnek bu beş Ermeni feminist yazar olsa gerek.

 

Onların deneyimleri ve görüşleriyle artık Türkiye kadın hareketi biraz daha zengin. Ve kim bilir daha “görünür olma” feryadıyla inleyen kimler var… Bir el de siz vermeye ne dersiniz? Sonrasında yaşayacağımız o ortak bereket duygusuna hepimizin ihtiyacı var.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.