Sevgili Ara Güler, 58 yıl önce çektiğin fotoğraflar önümde: Kumkapı Ermeni Balıkçıları. Bu fotoğrafların öyküsünü de biliyorum, fotoğraflarını nasıl çektiğini de…
Sevgili Ara Güler,
58 yıl önce çektiğin fotoğraflar önümde: Kumkapı Ermeni Balıkçıları. Bu fotoğrafların öyküsünü de biliyorum, fotoğraflarını nasıl çektiğini de… Fotoğraf makinesini aradan çıkarmak gerektiğini söylediğinde bütünüyle anlamamıştım ne kastettiğini. Şimdi her fotoğrafına bakarken senin gözünle görüyorum dünyayı, İstanbul’u. Dünya gözüyle. Ve bir kez daha anlıyorum makinesiz çekişini fotoğraflarını.
Senin önce fotoğrafı mı, öyküyü mü sevdiğini bilemiyorum. Ama öyküyü sözcüklerle değil de ışık ve gölgelerle anlatmayı seçmen fotoğrafın yararına ama öykücülüğümüzün zararına oldu. Kumkapı Ermeni Balıkçıları’nda sözcüklerinle fotoğrafların yan yana:
“Kapkara göğün altında, karanlık sularda, rüzgara karşı ilerliyorduk.
Önce bodur Kumkapı Feneri’nin soluk kırmızı ışığı, yarım saat sonra da şehrin bütün ışıkları tümüyle gözden kayboldu. Marmara bizleri dalgalı kucağına almıştı artık.(…) Bizim motorun arkasına bir çift büyük kayık (Onların diliyle gırgır) bağlanmıştı. Kayıklarda uyuyanları karanlıkta zar zor seçebiliyordum. Onlar için şimdi istirahat vaktiydi, çünkü onları bizim motor çekiyordu. Fakat balık ‘voli’si gözüktüğünde işler değişecek, kürekçiler hemen işe koyularak, ağların atılacağı büyük bir daire oluşturacaklardı denizin üstünde”.
Sevgili Ara Güler,
Konuştuğun balıkçılar, “Ermeni balıkçı”ların artık tükendiğini söylemişler sana. 1952’ler 1953’ler daha. 60 santimlik torik çıkıyor Marmara’dan. Çiroz sıradan bir balıkçı yiyeceği. Deniz kurumamış, balıklar küsmemiş. Kumkapı’nın yapısı turistlere göre ayarlanmaya başlamamış. Lüferin para etmediği, bir motor balığın satılacağı yer bulunamayan günler. Kumkapı’daki tahta evler tuz kokuyor, kıyı şeridi dolmamış. Kumkapı denince akla kör Agop, Kör Agop denince akla balık çorbası geliyor. Bir de ıstakoz. Gazeteler Ermeni ile Süryani’yi karıştırmıyor.
Bu kitaba temel olan röportajın Jamanak gazetesinde yayımlanmış 1952’de. Daha doğrusu tefrika edilmiş. Her gün iki fotoğrafının eşliğinde, altı gün. Aklıyla bin yaşasın kim düşündüyse bu kitapta tefrikaları yeniden yayımlamayı… Aras Yayınları’nın bastığı kitapta röportajın üç dilde yer almış: Türkçe, Ermenice, İngilizce. Aras Yayınları fotoğraf sayısını da 56’ya çıkartmış. Bir küçük film niteliği kazanmış: Kumkapı Ermeni Balıkçıları.
Sevgili Ara, balıkçıların denize açıldıkları alaca karanlıktan siyah beyaz görüntüler yansıtmışın. Yansıttığın onca fotoğraftan ayrı bir yanı var bu kitabın. Bir ağıtın dizeleri bunlar. Rüzgar sayfalara vursa tuz ve deniz kokusu bütün odaya yayılacak. Motor sesleri, yokuştaki Sulumanastır’ın çan seslerine karışacak.
Sevgili Ara Güler,
Balıkçıların bir sıcak çay içeceği sabahçı kahveleri kaldı mı Kumkapı’da bilmiyorum. Ağ ören dudulardan kaçı sağ? Hepsine selam ederiz. Sen yaşamanın engin denizinden fotoğraflar çekmeyi sürdürdükçe yaşayacak bir dünya kuruyorsun. Özlemlerimize aynalar tutuyorsun.Gözlerini gelecek kuşaklara bıraktığın için sağ olasın.
Seni ve İstanbul’unu çok sevdik, bilesin…