Kurtuluş’tan Geriye Solan Renklerin Hüznü Kaldı

Kurtuluş’tan Geriye Solan Renklerin Hüznü Kaldı
Beyoğlu Gazetesi
Eyüp Tatlıpınar
15.04.2005

Hüseyin Irmak, Tarih Vakfı Bilgi Belge Merkezi’nde Kurtuluş’un Tatavla olduğu ilk zamanlarından günümüze nasıl ulaştığını ve hayatının en güzel yıllarını, çocukluğunun geçtiği 70’li yıllarını anlattı. Irmak’ın özlemle andığı bu anılarını çocuk içtenliğiyle yazdığı bir de tanıklık kitabı bulunuyor: ‘İstanbul’da Kadim bir Semt/ Yaşadığım Kurtuluş’

 

Niko, Taso, Nahabet, Varujan, Kirkor, Arman, Yasef, Niso, Kamer, Takvor, Arto, Haçik, Verjin, Suzi, Şeli, Süzet, Korin, İrma, Agop geçmişi nasıl hatırlıyorlar acaba?
Çocukluklarını bizim gibi mi anıyorlar?

 

Bizim gibi mahzun tebessümlerle mi anımsıyorlar o günleri, o günlerin Kurtuluş’unu… Bütün bu isimler kim mi? Hüseyin Irmak’ın çocukluk arkadaşları. Hüseyin Irmak ise Güneş ve Tercüman gazetelerinde çalıştıktan sonra on yılı askın bir süredir iş hayatını Kağıthane Belediyesi’nin basın danışmanı olarak sürdüren bir gazeteci. Irmak, çocukluk yıllarından itibaren hayatının önemli bir kısmını, en güzel yıllarını geçirdiği Kurtuluş’taki anılarını bir kitapta topladı. Aras Yayınları’ndan çıkan bu “Tanıklık” kitabının ismi, “İstanbul’da bir kadim semt-yaşadığım Kurtuluş”. Irmak, 7 Nisan’da Tarih Vakfı Bilgi Belge Merkezi’ndeydi. Kurtuluş’un Tatavla olarak anıldığı eski zamanlarını, Kurtuluş’a nasıl dönüştüğünü ve kitabının da konusunu oluşturan, çocukluğunun güzel anılarının geçtiği 70’li yıllarını anlattı.

 

Bizans döneminde Galata’ya yerleşen Cenevizlilere ait ahır ve kuyular şimdiki Kurtuluş’ta yer alırken, o zaman küçük bir köy görünümündeki semtin ilk sakinlerini de, bu atların seyisleri ve aileleri oluştururdu. O zamandan itibaren kullanılmaya başlayan Tatavla adı da “at ahırı” anlamına geliyordu.

 

Yüz yıllar boyunca küçük bir köy olarak varlığını sürdüren Tatavla’nın, kimi zaman büyük sevinçlere kimi zaman büyük hüzünlere gebe “değişken” kaderi, İstanbul’un fethiyle çizilir. Fetihten sonra Kasımpaşa’daki Aya Dimitri Kilisesi camiye çevrilince, kilise cemaati de ikonalarını alarak Tatavla’nın tepesindeki küçük Aya Athanasios kilisesine getirir. Çok geçmeden adı Aya Dimitri olarak değişecek ve günümüze kadar ulaşacak bu yeni kilise büyüyecek yerleşimin de ilk habercisidir.

 

1530’larda Ege adalarından ve korsan gemilerinden esir alınan Rumlar denizcilikten anladığı için Kasımpaşa tersanesine verilir. Bu Rumlara ikamet yeri olarak ise Tatavla verilmiştir. Barbaros Hayrettin Paşa’nın özellikle kolladığı bu esirler bir süre sonra azat edilince buradaki Rum kızlarıyla evlenerek tamamen Tatavla’ya yerleşirler. Aynı aşamalar 1560’ta fethedilen Sakız Adası’ndaki Rum esirler için de işleyecektir. İlerleyen zamanlarda da Tatavla’nın ağırlıklı nüfusunu oluşturacak Sakızlı Rumlar’ın, sokakların adına bile işleyecek gemicilik dışında yaptıkları en önemli iş meyhaneciliktir. Hatta İstanbul meyhanelerine adam yetiştirmek Sakız’da sektör haline gelir. Tamamen Rumlardan oluşan Tatavla’ya, padişahın 1793’te çıkardığı ve Cumhuriyet dönemine kadar uygulanacak bir fermanla Ortodoks Rumlardan başkasının girmesi yasaklanır.

 

Semt külhanbeyleriyle, tulumbacılarıyla ve yosmalarıyla meşhurdur. Ünlü İstanbul kabadayısı Hrisantos Tatavlalıdır mesela. Aralarında polislerin de bulunduğu çok sayıda cinayeti vardır. Uzun zaman süren kovalamacaların ardından Eylül 1920’de Direkçibaşı Sokak’taki metresi Efimiya’nın evinde kıstırılıp öldürülür. Öldüren polis Selda Alkor’un babasıdır. Daha sonra bu olayı anlatacağı “Hrisantos’u Ben Öldürdüm” adlı bir de kitap yazacaktır. 20. yüzyıl başına kadar yoksulların semti olarak yaşayan Tatavla o tarihlerden itibaren tüccarlara, bankerlere, memurlara ve mağazacılara da ev sahipliği yapmaya başlar. Yine 20. yüzyılın başlarından itibaren birçok yangına sahne olur Tatavla.

 

Büyük yangın ise 1929’da, bir gecede ortalığı cehenneme dönüştürür. 500 ev yanarken iki kadın aklını kaybeder. İtfaiyenin yangına geç müdahale ettiği ve kasıtlı olarak yavaş davrandığı tartışılmaya başlanır. Dış basında da gündeme gelen bu tartışmaların ardından mahallenin ihtiyar heyetinden 5 kişi, “yangını geç haber verdikleri” gerekçesiyle tutuklanır. Neyden kurtulunmuştur bilinmez ama birkaç ay sonra semtin adı “Kurtuluş” olarak değiştirilir. 1950’lere kadar nüfusun büyük çoğunluğunu yine Rumlar oluşturmaktadır ama başka unsurlar da vardır artık. 6–7 Eylül 1955 olayları, 1964 Kararnamesi ve 1973 Kıbrıs harekâtı Rumların kitlesel göçünü de beraberinde getirir. Değişim yılları bütün hüznü ve yıkıcılığıyla tekrar başlamıştır artık. Ama bu bir anda olmayacak 70’ler, 80’ler ve hatta 90’lar boyunca eskiden kalanların azar azar kaybolduğu bir süreç şeklinde yaşanacaktır.

 

Ve 70’li yıllar
1966’da Sivas’tan “babamın bir döşek, bir yorgan, iki kaşık iki de çocukla İstanbul’a getirdiği annem denizi ilk defa burada görmüş ve şaşkınlıkla, “va çıka ave? (bu ne kadar su) diye sormuş. Dedem “vıra deryaye” (burası derya) diye karşılık vermiş. İstanbul’u çok büyük ve tuhaf bulan anneme şehrin ışıkları da çok ilginç gelmiş ve o an, “va çıton are dışevti?” (bu nasıl ateştir, yanıyor) demiş.

 

Kurtuluş anılarına böyle başlıyor Hüseyin Irmak. Kitabında okuyucuya 70’li yıllardaki fotoğrafını sunuyor. Kurtuluş’un Tatavla olduğu zamanlara yetişmemiş, Tatavla’dan Kurtuluş’a kalan son kırıntıları ancak yaşayabilmiş, muhteşem Tatavla Panayırı’nı, tahtırevanlı kadınları, atlı arabaları, atlı ve elektrikli tramvay dönemlerini hiç görmemiş bir kalemden Kurtuluş’un troleybüsleri, kışlık ve yazlık sinemaları, inzibat ve polis karakolları, büyük-işlek postanesi, bostanları, kiliseleri, kimlik sahibi evleri, o evlerin içindeki yaşamları, simaları ve dünyanın dört yanına tek tek dağılışlarını bir çocuğun gözüyle aktarıyor.

 

Irmak, Kurtuluş’ta hayatını kapıcı Veli’nin çocuğu olarak, ailesiyle birlikte küçük bir odadan ibaret kapıcı dairesinde sürdürdüğü zamanları anlatırken, o zamanlarda kendisinin ilginç bulduğu durumlardan özlemle bahsediyor: “Herkes birbirini tanır ve selamlaşırdı. Çoğunlukla Rum, Yahudi ve Ermeni idi halk… Sabah ayrı, öğleden sonra ayrı, akşam ayrı giyinerek çıkarlardı sokağa veya gazinoya.”

 

Sosyal yaşamın en büyük göstergesi gazinolardır ve Kurtuluş’taki çay bahçesini de andıran 4 gazino hayatın ne kadar canlı aktığının en önemli kanıtıdır: Son durağa doğru Ali’nin gazinosu, Yasemin’in gazinosu, son durakta salıncakların olduğu gazino ve bir de Despina’nın gazinosu. “Yaz akşamları gece on bir, on ikilere kadar herkes cümbür cemaat ya o çay bahçelerinde, ya da sokaklardaydı. Hoş bir curcuna, herkesin sakin ve güvenli olduğu mutlu bir kaynaşma atmosferiydi o saatler.”

 

” … Son duraktaki çay bahçesi ve salıncakların olduğu yer ise önceleri aşağılara kadar tamamen boştu. Ve yazdan yaza bir kumpanya gelip oraya çadır kurar, panayır gösterileri yapardı. Tel cambazları, akrobatlar, geleneksel komedyenler, motosiklet cambazları vs. vs. çıkardı. İlgiyle izlerdik onları. Kışın da çadırlarını söker giderlerdi. Bir kaç yıl sonra artık sökmemeye başladılar. Sahipleri olan yaşlı karı-koca çift, (sanıyorum Romandılar) bir süre sonra alana çeşitli salıncaklar kurdu, etrafını demir parmaklıklarla çevirdi, bir tarafını çay bahçesi yaptı, dip tarafa da kapalı bir kahve kurdu.”

 

İşte böyle içten anlatıyor Irmak, güzel zamanlarının son anlarına yetiştiği Kurtuluş’u. O zamanlarda hiçbir arkadaşı “pis Rum, kancık Ermeni, korkak Yahudi” değilmiş. Herkes gözünü açmış ve birbirini görmüştü. Renkli yumurtaları herkes coşkuyla bekler, paskalya çöreğini herkes çok sever, aşure ve kurban etleri herkese dağıtılırmış. Sonra ne mi olmuş? Kiliselerdeki tabutların içine silahların saklandığı, ya da papazların kezzap depoladığı gibi birçok söylenti kulaktan kulağa yayılmaya başlamış. Gerisini zaten biliyorsunuz…

 

Hüseyin Irmak kitabına şöyle başlıyor: “Kent bilinci, semt bilinci ve ortak yaşam atmosferini gözetmek adına, Tatavla’dan Kurtuluş’a bu semtten gelmiş, geçmiş, kalbinde buranın sevgisini biriktirmiş herkese: Ayde sta Tatavla! (Haydi Tatavla’ya) Kedere ve hüzne…

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.