Yakın zamanlarda hem yayına hazırlayanlar arasında olduğunuz hem de bir makalenizin yer aldığı “Ruhi Su ve Türkiye’de Müzik Kültürleri” adıyla önemli bir kitap yayımlandı. Okuru bol olur umarız. Ülkemizde ne yazık ki müzikle ilgili araştırmalar, teorik çalışmalar, tarihî kaynaklar fazla yok. Musikî insanlarıyla ilgili biyografik ve akademik çalışmalar da istenilen düzeyde değil. Neler söylersiniz bu hususlarla ilgili? Neden çok fazla çalışılmıyor bu alanda?
Kitabımızın giriş yazısında da belirttiğimiz üzere, ülkemiz müzik tarihi için önemli müzik insanlarından Rauf Yekta, Münir Nurettin Selçuk veya Ahmet Adnan Saygun gibi isimlere dair son yıllarda yeni yayınlar yapılmıştır. Bunlardan önce de bazı önemli çalışmalar var. Ancak son dönem yayınlarda kısmen eleştirel bir perspektifin de olduğu söylenebilir.
Ruhi Su kitabımız ve daha öncesinden kitaba kaynaklık eden sempozyumumuzda da bu perspektif vardı. Ruhi Su’yu merkeze alarak Türkiye’deki farklı konuları tartışmayı, bunları yepyeni açılardan ele almayı hedefledik. Aynı zamanda akademik alanda bu meselelerin ele alınması için de bir vesile olmasını diledik. Dolayısıyla artık belli ezberleri tekrar eden çalışmaların ötesine geçebilmek için bu ezberleri eleştirel bir açıdan da ele alabilmek ve buna cesaret edebilmek gerekiyor. Bunun yavaş yavaş da olsa müzik araştırmacıları arasında giderek geliştiğini söyleyebiliriz.
Kimdir Ruhi Su? Su ve Onun yaşamıyla ilgili neler söylersiniz?
Yine kitapta da belirttiğimiz üzere, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devrolan müzik serüveninin çok önemli bir öznesidir Ruhi Su. Müzik eğitimi aldığı Ankara Musiki Muallim Mektebi ve Ankara Devlet Konservatuarı başta olmak üzere, eğitim verdiği Köy Enstitüleri, sahneye çıktığı Ankara Devlet Operası, program yaptığı Ankara Radyosu, yönettiği korolar ve en son Dostlar Korosu ile yürüttüğü çalışmalarla, Türkiye’de müzik konusunun her açıdan araştırılmasına vesile olacak çok büyük bir miras bırakmıştır.
Ayrıca ses ve saz icracısı, derlemeci, besteci, müzik yazarı olarak da eşsiz çok-yönlülüğe sahip bir müzik insanıdır. Dolayısıyla bunların her biri farklı açılardan incelenmeye layık konulardır. Kitabımızda bunlara bir giriş niteliğindedir.
Ruhi Su Osmanlı’dan Cumhuriyet’e müzik tarihimizin önemli isimlerinden. Onu önemli kılan sebepler, olgular neydi? Özellikle halk müziğinde bu denli öne çıkmasının iç ve dış faktörleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ruhi Su, vefat ettiği 1985 yılına kadar Cumhuriyet tarihinin en önemli müzik aktörlerinden birisidir. Az önceki sorunuzda bahsettiğim tüm konularda öncü çalışmalarda bunlunmuş ve vefatına kadar aralıksız albümler yayınlamaya, müzikler üretmeye, koro çalışmalarını sürdürmeye devam etmiştir. Aynı zamanda çok önemli bir politik aktördür. Yaşamının sonuna kadar bu özelliğini korumuş, çalışmalarıyla bunu daha da sağlam hale getirmiştir.
Güçlü sesi ve tek sazıyla, Cumhuriyet tarihinin en etkileyici müzik kayıtlarını istikrarlı bir şekilde yayınlamış ve tüm ülkeye mal etmiştir. Halk türkülerinin icrasından yayınlanmasına kadar her konuda özgünlüğünü korumuş, bu konularda en yüksek düzeyi korumada tavizsiz olmuştur. Tüm bu açılardan ölümünden sonra bile etkisini sürdüren, eserleriyle her zaman yaşayacak olan birisidir Ruhi Su.
İlginç bir şekilde Cumhuriyet’in modern kurumlarından yetişmesine rağmen ısrarla resmî kanalların dışında tutulsa da kayıtları ve konserleriyle halka her zaman direkt temas etmiş ve öyle de kabul görmüştür. Her ne kadar hep sesi üzerine konuşulsa da aslında tek sazla icradaki ısrarı da çok kıymetlidir. Bunu da halk müziği camiasının yapmadığı, yapamadığı kararlılıkla sürdürmüştür. Kitabımızda bu konuda da çok özgün bir makale var.
“Ruhi Su ve Türkiye’de Müzik Kültürleri” kitabında “Ekomüzikoloji Perspektifinden Ruhi Su’nun Müzik Repertuvarı” adlı bir makaleniz yer alıyor. “ekomüzikoloji” kavramı nedir? Ortaya çıkışı ve gelişimi hakkında neler söylersiniz?
Ekomüzikoloji, günümüzde tüm dünyayı etkileyen çevresel krizi anlamak, bunu gündeme getirmek, bu konuda yeni perspektifler sunmak için insan ve doğa ilişkisini müzik açısından eleştirel olarak ele alan müzikolojik bir yaklaşımdır. Bir disiplin değildir. Daha çok disiplinlerarası bir alandır.
Ekoeleştiri dediğimiz, edebiyat merkezli başlayan ve daha sonra tüm bilim alanlarına yayılan çalışmaların da bir parçası olduğu söylenebilir. Son yıllarda çok farklı açılardan ekomüzikolojik çalışmalar tüm dünyada yayınlanmaktadır. Ben de bu konuda bazı makaleler yayınlamıştım. Doğa, insan ve kültür arasındaki ilişki, ekomüzikolojinin en temel çalışma konusudur. Aynı zamanda teorik olduğu kadar uygulamalı yanları da vardır.
Ruhi Su’nun çalışmalarını “ekomüzikoloji” kavramı etrafında değerlendirdiğinizde nelerle karşılaştınız? Neler söylersiniz?
Makalemde de söylediğim üzere, Ruhi Su, müzik çalışmalarında insan-türkü-doğa bağlantısını sosyal adaletle ilişkilendirip bunu hem yazılı ve sözlü ifade hem de müzikal icra ile güçlü bir şekilde sunmuş bir müzisyendir. Dolayısıyla ekomüzikoloji perspektifinden incelenmeyi hak eden bir müzik repertuvarı bırakmıştır.
Ruhi Su, günümüz çevre krizine dair direkt çözümler içermese de kültür krizini dolaylı yoldan türküler ve doğadan ilham alınacak bir sosyal adaletle aşma önerisini çok güçlü bir ifade, icra ve repertuvarla müzik yaşamı boyunca sunmuştur. Bence bu açıdan Cumhuriyet tarihinin en özgün popüler müzisyenlerinden birisidir. Makalemde konuyu daha detaylı inceliyorum.
Adı geçen kitaptaki makalenizde “Su’nun yaşadığı dönemde yayınladığı plak ve albümlere baktığımızda, bunların tamamının tematik olarak hazırlandığı görülür.” diye bir değerlendirme var. “Tematik” kavramını açar mısınız? Su’nun plak ve kasetlerinde belirgin temalar neler?
Ruhi Su’nun neredeyse tüm çalışmaları tematiktir. Yani söylediği türküler belli bir konu etrafında bir araya gelirler. Ruhi Su, ev dinletilerinde bile buna çok önem vermiştir. Belli bir konuya odaklandığı albümlerinde bazen yıllarca eserler üzerine çalışmış, derlemeler yapmış, konuyla ilişkili yörelere gitmiştir. Hatta çeşitli kaynak kişilerle özel görüşmelerini de sürdürmüştür.
Dolayısıyla her bir albümünde neredeyse bir kitap yazarmış gibi derinlemesine araştırma yapmıştır. Ayrıca hem albümlerindeki hem de çeşitli yayınlardaki yazıları ve söyleşilerini de bunlara dahil edersek, ilgilendiği konular çok çeşitlidir. Bunlar bazen Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan gibi bir ozanla ilgili, bazen ise seferberlik veya göç türküleri gibi belli konularla ilgilidir.
Cumhuriyet’in ilk zamanlarında baskın olan Batılılaşma düşüncesi müzikte de hissediliyordu. Çok sesli Batı müziği karşısında halk müziği yok sayılıyordu. Günümüzde ise halk müziğine, türkülere ilginin arttığını görüyoruz. Televizyonlarda, radyolarda sürekli halk müziği programları yayınlanıyor. Resmi kanal TRT’de bile türkü yarışmaları düzenleniyor. Televizyon dizilerinde türküler revaçta. Birçok dizi filmlerin müzikleri halk müziği sanatçıları tarafından yapılıyor. Neler söylersiniz bu ilgiyle alakalı? Cumhuriyet’in ilk dönmelerinde Batı müziğine yapılan teşviklerin, yönlendirmelerin pek başarılı olduğu söylenemez. Bu hususlarla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Aslında dediğinize pek katılamayacağım. Cumhuriyet’in erken dönemlerinde Batı müziği yüceltilirken halk müziği de benzer şekilde kabul görüyordu. Çünkü halk türkülerinde Batı’nın fenniyle işlenecek bir cevher olduğuna inanılıyordu. Tersine klasik Osmanlı müziği yok sayılıyor veya dışlanıyordu. Cumhuriyet dönemi boyunca hem devlet hem de piyasa açısından türkülere hep yoğun ilgi vardı.
Resmî politikaların parçası olarak türküler üzerinden inşa edilen ideolojik yaklaşım, türkülerin içeriğinden icrasına kadar pek çok dinamiğe etki etmiştir. Bu nedenle türküler üzerine yapıştırılmış ideolojik kabuk çok serttir. Onu kırmak her zaman kolay değildir. Müzik piyasasında ise çeşitli dönemlerde kimi zaman bunlara tepki olarak kimi zaman ise bunların takipçisi olarak birçok çalışma ortaya çıkmıştır.
Ülkemizde hemen her 5-10 yılda bir türküler üzerinden yeni bir söylem, tavır, üslup, manifesto veya bizim alandan çok sevilen tabirle bir ‘müzik uyanışı’ ortaya çıkar. Çünkü türkü, halka ulaşmada en dolaysız ve işlenmesi en kolay araçtır. O yüzden ilgi hiçbir zaman bitmez. Ancak dediğim kabuk da kolay kırılmaz. Böyle bir devingenlik içinde gündelik, siyasi veya sosyo-kültürel hayatımızın sürekli parçasıdır türküler.
Yukarıdaki sorumuza bağlantılı olarak sormak istiyorum: Bugünkü müzik evrenimizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Genel anlamda baktığınızda neler görüyorsunuz? Özellikle halk müziğimizde geleneksel, otantik çalıp söyleyenler azalıyor. Pop, rock söyleyenler türkülere yöneliyor; türkülerin otantik yapısını bozarak yeniden üretiyorlar. Bu hususlarda hem akademisyen hem de bir icracı olarak neler düşünüyorsunuz?
Türküler ve otantizm ilişkisi benim mümkün olduğunca uzak durduğum bir konudur. Nerede bir otantiklik iddiası varsa oradan hızlıca uzaklaşmak isterim. Çünkü ne kadar icra veya ne kadar yorumlama varsa o kadar çeşitlilik var demektir. Mesela yerel bir icracı bir eseri her seferinde farklı icra eder. Bu hep böyle olmuştur. O yüzden bir halk türküsünün otantik hali şudur demek çok büyük bir iddia olur.
Bu meseleyi Ruhi Su da tüm yazılarında defalarca anlatmıştır. Bu sorunuzun en güzel cevabı Ruhi Su örneğidir. O yüzden bir halk türküsünü tıpkı Ruhi Su gibi isteyen istediği gibi yorumlayabilir; benim veya bir başkasının onu bozmuşlar demeye hakkımız olmadığını düşünüyorum. Türküler her formda her zaman söylenir ve yaşar. Bu da büyük bir zenginliktir.
Son olarak neler söylersiniz?
Kitabımıza ilginiz ve bu söyleşiyi gerçekleştirdiğiniz için size çok teşekkür ederim. Umarım kitabımız bundan sonra yapılacak yeni çalışmalara da vesile olur.
Biz teşekkür ederiz.