Tuhaf bir İlişki İttihat Terakki ve Ermeniler

Tuhaf bir İlişki İttihat Terakki ve Ermeniler
Birgün Gazetesi
Ani Değirmencioğlu
13.06.2006

“Ermeni kimliğinin, çoğunlukla nostaljik bir edayla, ticari, kültürel, dini, veya insani boyutunun vurgulandığı günümüzde, madden ve manen kaybedilenin aslında siyasi bilincimiz olduğunu göstermesi açısından bu eser hem önemli, hem acıklı”

 

Ermeniler ve ittihat ve Terakki-İşbirliğinden çatışmaya, 19. yy. sonunda örgütlenmeye başlayan Ermeni siyası hareketlerinin (çoğunlukla) İttihat ve Terakki ile olan ilişkilerini ele alan iki ayrı çalışmanın bir araya getirilmiş olduğu bir kitap. Burada vurgu siyası hareketlerde, çünkü kitabın başlığı biraz yanıltıcı olabiliyor. Kitapta, eseriyle ilk sırayı alan Arsen Avagyan Ermeniler arasındaki pluralizmi, ona hemen önsözünde değinecek ve okuyucuyu bir nevi uyaracak kadar önemsiyor. Daha da çarpıcı olan, bu iki türlü “çeşitliliğin” bugün de hala geçerli olduğunun eklenmesi… Bunlardan ilki, Ermeni ulusal hareketinin istisnai durumlar dışında hiç bir zaman birleşik olamadığına dair ikinci farklılık ise Doğu ve Batı Ermenileri arasındaki (burada, daha çok zamanın siyası gerekleri açısından önem taşıyan, bugün kendini daha değişik alanlarda da gösteren görüş ve anlayış ayrılıkları. Erivan doğumlu, Moskova’da yükseköğrenim görmüş, daha sonra İstanbul’da beş yıl süreyle (2000-2005) Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Ermenistan’ın Türkiye temsilciliğini yapmış Arsen Avagyan, bu farklılığı en iyi değerlendirebilecek kişilerden.

 

Taşnak-İTC ilişkisi

Kitaptaki ilk çalışmanın sahibi olan Avagyan ile ikinci eserin yazarı Gaidz F. Minassian, her ikisi de İttihat ve Ermeni Siyasi Partileri arasındaki ilişkileri aynı sistematik yaklaşımla kronolojik olarak ele almışlar. Hemen eklemek gerekir ki, Minassian, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) diğer partilerle değil, sadece ve sadece Ermeni Devrimci Federasyonu (Hay Heğapokhagan Taşnaktsutyun, kısaca Taşnaktsutyun, burada yer yer Taşnak ile olan ilişkisini konu edinmiş. Buna bağlı olarak onun çalışması başlangıç olarak 1908 yılını alırken, Avagyan, Sason ayaklanması ile başlayan, 1894–96 Abdülhamit Kırımları’na yol açan bir dizi olaylardan başlıyor ortak muhalif siyası tarihi işlemeye. Her türlü münasebete bir nokta koyacak olan 1915 yılının ilişkilerdeki son nokta olarak tartışılmazlığı ise malum. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren Ermeni siyası partiler 1885’te Van’da kurulan (daha sonra Anayasal Ramgavar Partisi olacak olan) ilk Ermeni siyası parti Armenagan, 1887’de Cenevre’de Devrimci Hınçak Partisi olarak kurulan, 1909’dan sonraki adıyla SosyalDemokrat Hınçak Partisi (bugün Ermenistan’ın en eski partisi olarak kabul edilir). Bu partiden kopan Vergazmyal (Yeniden İnşa) Hınçak Partisi ve 1892’de Tiflis’te kurulan ve yine bugüne kadar varlığını korumuş Taşnaktsutyun’dur. Kitaptaki ilk çalışmanın önemi şurada yatıyor: Taşnak-İTC ilişkisi (genelde bu konuda yapılan çalışmaların yetersizliğinden şikâyet edilse de) Osmanlı son dönemi Ermeni-Türk siyası ilişkileri konu olduğunda üzerinde durulan tek ilişkidir. Hâlbuki Jöntürk örgütleriyle Ermeni siyasi partileri arasındaki ilk temaslar 1891-92 yıllarında Ahmet Rıza ve Devrimci Hınçak

 

Demokrasi yanılsaması
Osmanlı Devleti’nin son yıllarındaki Türk-Ermeni siyası hareketleri hem kendi iç dinamikleri, hem de birbirleriyle olan ilişkileri bağlamında zaman içinde de çok değişkenlik göstermişlerdir. Hem Avagyan’ın, hem de Minassian’ın bu ilişkileri dönemleyerek inceleme konusundaki hemfikirlikleri, ayrıca aynı tarihleri dönüm noktası olarak almış olmaları bunun bir kanıtı. Hemen eklemek gerekir ki, bu iki çalışma da Ermeni siyası partilerini kendi başlarına analize değil, karşılaştırmalı bir incelemeye adanmış yazılar. Özellikle Taşnaklar ve İTC arasındaki ilişki, Minassian’ın yazısının girişinde belirttiği gibi “onların karşılıklı olarak gelişmelerine bağlı” olsa bile, yine de bu siyasi partilerin birbirleriyle olan ilişkileri dışında (ve öncesinde) odaklandıkları konular vardı. Ancak bunlar söz konusu yapıtın ekseni dışında. Paris 1902, her ne kadar Hınçaklar katılmayı reddetmiş olsalar da, Abdülhamit rejimine muhalif siyası örgütlerin ilk kez topluca bir araya gelmiş olduğu ilk kongre olması açısından önemlidir. Ancak bu kongreden sonra Jöntürklerin liberal kanadı bağımsız olarak yola devam etme kararı almıştır. Ermeni siyası partilerinin de bir bildiriyle salonu terk ettikleri göz önünde bulundurulursa, 1902’nin bu siyası hareketlerin ortak tarihindeki anlamı göreceleşir. Bundan sonra ilişkilerde 1906’ya kadar bir duraksama yaşanacaktır. Bu tarihte, dikkate değerdir ki, Ahmet Rıza, Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım’ın Paris’te yeniden görüştükleri ilk parti yine Hınçaklar olacaktır. İlişkilerin yeniden canlanmaya başladığı bu dönemde İTC için Ermeni siyası partilerinin taşıdığı önemin anlaşılabilmesi için, Doğu Anadolu’da ciddi bir dayanağı olmayan Jöntürklerin, buradaki nadir hücrelerinden birini Erzurum’a kurmuş olduklarının, bunu da oradaki Taşnak ve Hınçak komitelerle bağlarını güçlendirmek için yaptıklarının altını çizmek gerekir.

 

Avagyan, Temmuz 1908’de Kanun-ı Esasi’nin yeniden yürürlüğe konmasıyla sonuçlanan İTC-Taşnak işbirliğinin aslında halka rağmen gerçekleştirilen bir askeri devrim olduğunu belirtiyor.

 

(s. 29) Bu ortak başarının bugüne kadar hala tarih yazımına hakim romantik barışçıl havası çok uzun sürmüyor. Minassian bu dönemi “Demokrasi Yanılsaması” başlığı altında toparlayarak daha gerçekçi bir tutum sergiliyor. Ancak, zaten 1909 Adana kırımının sadece kısa süreli bir güven kaybına sebebiyet vermesi ve bu olayların hemen sonrasında Taşnaktsutyun’un V. Kongre’sinde İttihatçılarla işbirliğine devam etme kararı alması da siyasi partilerin birbirleriyle ilişkilerinde (halk düzeyindeki ilişkilerden farklı olarak) romantizmden çok pragmatizmin hâkim olduğunun bir göstergesi. Minassian “bazı bakımlardan eşyanın tabiatına aykırıymış gibi görünen bu ittifakı, bu iki örgüt, devletin modernliği düşüncesi adına değilse hangi düşünce adına onayladı?” diye sorsa da, 23 Ocak 1913’te kurulan İTC’nin diktatörlüğü ile bu ilişkinin aldığı (ya da kaybetmiş olduğu) boyut bu sorunun da fazla idealize edilmiş olabileceği düşüncesini uyandırıyor…

 

Ortak geçmiş

Ermeni kimliğinin, çoğunlukla nostaljik bir edayla, ticari, kültürel, dini, veya insanı boyutunun vurgulandığı günümüzde, madden ve manen kaybedilenin aslında siyası bilincimiz olduğunu göstermesi açısından bu eser hem önemli, hem acıklı. Aras Yayınevi’nden geçen sene çıkmış, görsel materyallerle de zenginleştirilip tarihi bir parça daha hissedilebilir kılan bu yayın, bir bütün olarak, hem iki farklı arka plana sahip iki Ermeni bilim adamının eserlerini Türkçe’ye kazandırmış olması açısından, hem de böylece Türk/Ermeni ortak geçmişinin ancak her iki tarafın da tarihini tanımakla anlaşılabileceğinin en iyi örneği olması sebebiyle ayrı bir öneme sahip… “Karşı” tarafın diline, böylece bilimsel literatürüne, böylece tarihine ve tarih yazımına hâkim benzeri eserlerin devamı dileğiyle…

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.