‘Bir Kuru Makinenin Gördükleri’

‘Bir Kuru Makinenin Gördükleri’
Yeni Yüzyıl Gazetesi
Aslı Kaybal
09.02.1998

Birkaç yıl önce yolumuz Endonezya’nın güneyindeki Borneo adasına düştü. Fotoğraflayacağımız konu, ‘Kurukafa Avcıları’ydı. Silahlı bir mihmandarla, bir tekneye bindik. Ormanların ortasında akan nehir boyunca gidiyoruz… Orman, vahşi hayvan kaynıyor. Ağaçların arasından insan boyunda orangutanlar bakıyor. Çalılıkların arası, yılan kaynıyor! Fotoğrafın ustası Ara Güler, maceralı Borneo yolculuğunu ballandırarak anlatıyor. Öykünün devamı şöyle: “Tabii, kurukafa avcıları, eskiden varmış. Bizim röportaj yaptıklarımız Borneo’luların babaları avcıymış. şöyle: “Tabii, kurukafa avcıları, eskiden varmış. Bizim röportaj yaptıklarımız Borneo’luların babaları avcıymış. İngilizlerin kafasını kesmişler. Kafaları kurutup, lamba gibi tavana asmışlar. Kafayı bir kaldırıyorsun, cigara içerken bir sürü kesik kafa…

 

Dünyanın dört bir yanına giden Ara Güler, sanat yaşamında 50 yılı devirdi. Güler, 50. sanat yılını yarın Pamukbank Fotoğraf Galerisi’nde ”Ara, Ara Güler Klasikleri” adı altında açılan bir sergiyle kutluyor. Bu sergi, Güler’in 1950–1960 arasında çektiği klasik yapıtlarını bir araya getiriyor. Ara Güler’le Galatasaray’daki Güler apartmanındaki stüdyosunda, 50 yıllık sanat hayatı, kaybolmuş İstanbul, İstanbul’da sevdiği mekânlar, fotoğraf üzerine konuştuk.

 

Sanatta 50 yılı devirmek nasıl bir duygu?

Valla çok iyi bir duygu! Çünkü elli senenin birikimini hissediyor insan. Seneler çok mühim! Bazı insanlar oradan çıkar oraya girer, yani sürekli iş değiştirir. Ben sürekli foto muhabirliği yaptım… Harp muhabirliği ve spor muhabirliğinden tut da, adliye ve Beyoğlu muhabirliğine kadar her alanda çalıştım.

 

Peki elli yıl boyunca neler değişti hayatınızda?
Benim hayatımda bir b… değişmedi. Ama etraf değişti. Mesela ‘kaybolmuş’ bir İstanbul’un resmini çekmekteyiz. Bu İstanbul, başka İstanbul oldu. Eski İstanbul, aslında tam bir felaketti. O İstanbul kalmış olsaydı, tam cenabet bir şehir olacaktı. O dönemde evleri restore etmek için kimsenin parası yoktu. Eski İstanbul’da insanlar daha kötü koşullarda yaşıyordu. Evlerde kalorifer, sıcak-soğuk su tertibatı falan yoktu. Belki daha romantik ve güzeldi ama hayatı kolaylaştıran bir şehir değildi.

 

Eski İstanbul’u mu, yoksa bugünkü İstanbul’u mu görüntülemek daha keyifli?
Kafamdaki İstanbul’u çekmek istiyorum, ama o da yok ki! Belki birkaç mahallenin kıyısında köşesinde kalmış bir şeyler vardır. Gerisi bitti.

 

Çirkin İstanbul’u da görüntülemeyi düşünüyor musunuz?
Çirkin İstanbul’un foto-röportajını yapacağım.

 

Yıllardır fotoğrafın hep sanat olmadığını, doğrudan gerçeği sunan, belgelemeye dayalı bir uğraş olduğunu söylersiniz. Bugün de aynı düşüncede misiniz?
Tabii… Fotoğraf doğru olanı çeker. Sanat ise olmayanı yaratır. Sanat yalandan doğar. Suni bir şeydir… Fotoğraf ise sadece kuru bir makinedir, gördüğünü çeker o kadar!.. Bir ressam bir köprünün altından vapur geçmesini istiyorsa çizer. Ama sen gider, köprüde beklersin, vapur geçmez… Sanat hayal gücünden doğar. Fotoğraf doğrusunu çeker ve her şeyden evvel belgedir.

 

Sanırım 50. sanat yılınızla ilgili Alman televizyonu bir film çekti.
Evet, Alman televizyonu bir çekim yaptı… Bir buçuk saatlik bir belgesel, bir Ara Güler portresi olarak düşünmüşler.

 

Peki siz gördünüz mü o filmi?
Valla konuştuk, ettik. Sonra çekip gittiler. İnşallah bir kopya gönderirler. Göndermezlerse görmem…

 

Peki tam zaman çekmeye başladınız?
Ne bileyim! Ayını hatırlamıyorum. 1948’i hatırladığıma dua et sen.

 

İlk fotoğraf maceranız sanırım yeğeninizle Kadıköy’de Bahariye’de başlıyor…
Onları saymıyoruz canım… Hayır hayır, Suadiye’de…

 

Suaidye değil, Bahariye-Altıyol arasında…
Evet, evet anladım. Yeni yerler keşfetmek için evden kaçmıştık. Dedemin evi vardı, yazlığa giderdik.

 

İstanbul’a dönersek, genç fotoğrafçılar hangi İstanbul’u çekecek?
İşte bulduklarını çekecekler. Bizden önceki İstanbul’u da biz bilmiyorduk

 

İstanbul’un hemen her yerini çektiniz. En sevdiğiniz mekân neresi oldu?
Hepsi.

 

Ama en keyifli çalıştığınız yer?
Haliç’in etrafını severdim. Mesela Ayvansaray… O tekne yapılan yerler. Ama bugüne bir şey kalmadı ki! Mesela Eyüp… Bir canlılık vardı insanlar çalışıyordu, parçalar üretiliyordu.

 

Yetişmekte olan fotoğrafçılara destek olmayı düşünüyor musunuz?
Çok iyi fotoğrafçılar var. Bir fotoğrafçı her şeyi çekmemeli. Mesela lokomotifleri çeken bir fotoğrafçı var. Dört yıl boyunca lokomotifleri çekiyor. Doktora tezi yazmak gibi bir şey…

 

Bütün foto-röportajları bir araya getirdiğiniz bir kitap hazırlıyormuşsunuz, doğru mu?
Evet, 800 sayfalık bir kitap. Basılmayı bekliyor. Çok pahalı bir kitap, Türkiye’de bu kitabı basmaya kimsenin parası yetmez.

 

Ya anılarınızı yazmayı düşünüyor musunuz?
Yazmayı sevmiyorum. Sigara içmek daha keyifli.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.