Tersinden Yanan Kibrit

Tersinden Yanan Kibrit
Virgül Dergisi
Behçet Çelik
01.03.2002

Kelimelerle oynayarak yapılan mizah oldukça popüler son zamanda. Türkçede eşsesli kelimelerin bol oluşu, mizah yazarlarına büyük imkânlar sunuyor. Bu ses benzerliğinden yola çıkarak yapılan espriler kimi zaman sadece “saçma”nın sınırlarında kalıyor; kimi zamansa bir başka gerçekliğe karşılık geliyor. Kelimelerin işaret ettikleri nesnelerle ilişkisinin zayıflığını; kelimelerin bazen gerçekliğin yerini alabildiği ya da dönüştürebildiğini gösteriyor bu tarz espriler.

 

Bu yaklaşımın karikatürdeki karşılığı da “eşbiçimlilik” olsa gerek. Birbirine benzer biçimdeki nesnelerin birbirinin yerini alması da, kelimelerle yapılana benzer bir tür yapı-bozum olarak algılanabilir. Ohannes Şaşkal’ın çizgilerinde bunun örneklerini görmek mümkün. Kum saatinden dökülen kumun heyelanla bir araya getirilişi; kirpinin okları arasında kirpiye saplanmış bir ok; EKG’ye benzeyen İstanbul silueti ya da “I love you” yazısı; dalgalara benzeyen testere tırtıkları; kurutulmak için çamaşır ipine asılmış ağlayan göz; genç bir kadının gözlerinden dökülen yaprak; parmak izindeki labirent; kırılan ampulün içinden dökülen yumurta… Çizgilerdeki espri sadece biçimdeki benzerliklere dayanmıyor.

 

Şaşkal’ın yalın çizgilerinin arkasında hep bir hikâye gizli. Bu çizgilere dalıp gittiğimizde birçok hikâye okumamız mümkün. Sözünü ettiğim “eşbiçimlilik” ya da biçimsel yer değiştirmeler de bu hikâyelere derinlik kazandırıyor. Çizen kalemin yakaladığı ve kurguladığı benzerlik, bakan gözün yeni çağrışımlarına da imkân veriyor. Dış gerçeklikte olduğu gibi, nesneler hikâyelerini ilk anda kendileri duyurmuyor; bu hikâyeleri okuyabilmek için bakış açısını değiştirmek, nesneye başka nesnelerle ilişkisi içerisinde bakabilmek gerekiyor. Şaşkal’ın yalın çizgileri, ilk karşılaşma anından sonra, görüntünün zihinde anlamlandırılmasının ertesinde çok anlamlı bir yapıya kavuşuyor. Böylece, ilk andaki “saçma” yeni bir anlamlandırma sürecinin tetikleyicisi olabiliyor.

 

1991’de Körfez Savaşının ilk günlerinde, birkaç arkadaşımla birlikte çıkarttığımız Yazılı Günler dergisinin kapağında Şaşkal’ın kitap okuyan kuş çizgisini kullanmıştık. Derginin o sayısını gören bir yazar, bütün edebiyat dergilerinin savaş karşıtı bir şeyler yaparken bizim neden sessiz kaldığımızı sormuştu. Kapaktaki karikatürü gösterdiğimdeyse, “Bunu kim anlar yahu?” demişti. Kuş belki uçuyor olsaydı ya da hep olduğu gibi “beyaz bir güvercin” olduğunu ilk bakışta duyursaydı, savaş karşıtı çağrı daha mı kolay anlaşılacaktı? Oysa kuşun kitaba eğilişi önündeki yeme uzanışına benziyordu; tombul bir güvercin değil de, sıska bir kuş oluşu da! basit bir savaş karşıtı çizgiden çok daha geniş bir çağrışım alanı yaratıyordu bakan göz için.

 

Gündelik hayattaki nesnelerin saklı hikâyelerini açık eden, yeni hikâyelerin ipuçlarını veren nesnelerin yanı sıra Şaşkal, kuş örneğindeki gibi artık simge haline gelmiş nesneleri de kullanıyor çizgilerinde. Bir farkla: Bu nesneleri, düz ve klişeleşmiş bağlamlarının dışında da görebilmemizi, değerlendirebilmemizi sağlayan yeni bir bağlam içinde ele alıyor. “Cop,” her zaman baskı rejimlerinin simgesidir. Şaşkal’ın çizgisindeki copsa copu elinde tutanın bileğindeki kelepçedir aynı zamanda. Baskı rejimlerinin, kendisini destekleyenlerin zihniyetlerinde yarattığı tutsaklık bilinciyle ayakta durabildiklerini düşündürüyor bu çizgi.

 

Bu yanıyla “politik” bir yapıt olarak değerlendirebiliriz Şaşkal’ın karikatürlerini. Politik, ama asla slogan düzeyinde değil. Karikatür-politika ilişkisi çoğu zaman eşitsiz olmuştur. Karikatüre sadece politikanın temel savlarının çizgiye dönülmüş halini kurgulama görevi verilmiş; çizgi aracılığıyla politika yapılabileceği, politikanın ciddiyetine zarar verir kaygısıyla olsa gerek, pek önemsenmemiştir.

 

Politikayı bütün gündelik hayata dair bir şey olarak algıladığımız; insan-toplum ve insan-insan ilişkisine yeni bir bakış ve değerlendirme açısı ve bu ilişkilerin yeniden yaratılması süreci olarak gördüğümüz zaman, politika-karikatür ilişkisi de daha eşit olabilecektir. En küçük ayrıntının bile ardındaki ideolojiyi kavrayabilmek için gereksinim duyacağımız bakış açısını, biçimleri bozarak, biçimlerle oynayarak derdini anlatmaya çalışan karikatürcüler aracılığıyla da kazanacağız. Bunun için yeni biçimlerin kurgulanmasının yanında, eski biçimlerdeki “klişe”lerin de çözümlenmesi, yapılarının bozulması gerekiyor. Şaşkal’ın karikatür sanatında binlerce kez kullanılmış “klişe”leri çizmekten sakınmamasında da, böyle bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Pankart taşıyan adam da, cop taşıyan polis de, artık bir “klişe”dir; her “klişe” de olduğu gibi, çağrışımları önceden belirlenmiş, sınırlı bir anlam dünyasına atıfta bulunmaktadır bu iki figür. Oysa Şaşkal’ın çizgilerinde bu ikisi yan yana geliyor; adım atışları birbirinin aynı bu ikisinin. Bu benzerliğin saptandığı noktada artık her ikisi de “klişe” olmaktan çıkıyor. Hikâyeyi tamamlamak da bakan göze kalıyor.

 

Şaşkal’ın en sevdiğim çizgilerinden birisi de tersinden yanan bir kibrit var. Kelimelere dökülmesi güç olan bütün terslikler, yolunda gitmeyen her şey gizli bu çizgide. Hissettiğimiz ama anlatamadığımız, anlatmaya kalktıkça konudan daha da uzaklaştığımız kördüğümlerimizi andırıyor.

 

Şaşkal’ın karikatürleri, kelimelerin yetmediği yerde ya da kelimelere gerek kalmaksızın hissettiklerimizin ne olabileceğini kavramamızı sağlıyor. Hayatımızda mizahın yerini ve gücünü de duyurarak…

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.