‘Türkiye’de Balık ve Balıkçılık’, yalnızca dönemine göre bilimsel bir kitap değil, günümüzde bilimselliğini koruyan, benzeri olmayan bir kaynak…
Hafta sonu Boğaziçi’nde şöyle kıyıdan kıyıdan bir yürüyüş yapayım deseniz, sözgelimi Ortaköy’den yola çıkıp Rumelihisarı’na kadar yürümek isteseniz, Arnavutköy’e geldiğinizde bazen iç kaldırıma geçmek zorunda kalırsınız. Arnavutköy kıyıları oltaları, av araçları ve malzemeleriyle balık tutanlardan geçilmez. Emekliler, gündelik yiyeceğini çıkarmaya çalışanlar, kafa dinginliğini balık avlamakta bulanlar, iyi havada, kötü havada, Boğaz sularına olta sallarlar. Oltalarına takılan istavritleri, kimi zaman izmaritleri yanlarındaki kovalara doldururlar.
Oysa, ansızın yüz yıl kadar geriye gidebilsek, Arnavutköy Akıntısı’nda şöyle bir görünümle karşılaşabilirdik: Elinde, ucu sivri ve iki hareketli kanatçığı bulunan bir zıpkın tutan bir balıkçı kıyıda iyi bir yerde balığın geçmesini bekliyor. Zıpkının ucunda 70-80 kulaç uzunluğunda kenevir bir halat var, halatın bir bölümü kıldan dokunmuş. Zıpkın demiri, sapına kilitlenmiş değil. Balıkçı tonbalığının (evet, tonbalığının!) uygun uzaklıktan geçtiğini görür görmez zıpkını fırlatıyor ve balığın gövdesine saplıyor. Zıpkının sapı demirinden ayrılır ayrılmaz, balıkçı halatı çekerek balığı yormaya başlıyor. Balık kıyıdan uzaklaşmak için ipi gerdiğinde, balıkçı halatı gevşetiyor hayvan kıyıya doğru gelirse, ipi çekiyor. Sonunda yorulan tonbalığı kıyıya yaklaşıyor, zıpkıncının menziline giriyor. Balıkçı bu kez demiri sapına raptedilmiş bir başka zıpkını fırlatıyor. Zıpkının uzun sapını sımsıkı tutuyor, balığın uzaklaşmasını engelliyor. Bir süre sonra, gücü tükenen tonbalığını sudan çıkarıyor…
Şaşırtıcı, değil mi? Nerdeyse bir Melville ya da Conrad romanını anımsatan bu anlatı ya da alıntı, İstanbul Balıkhanesi’nin eski müdürü Karekin Deveciyan’ın Türkiye’de Balık ve Balıkçılık adlı kitabından.
Aras Yayıncılık, Deveciyan’ın 1915 yılında İstanbul’da Osmanlıca (Balık ve Balıkçılık adıyla) olarak basılan, 1926’da da Pêche et Pêcheries en Turquie adıyla Fransızca basımı yapılan ünlü kitabının Türkçe çevirisini yayımladı. Kitabı, belli ki büyük emek vererek günümüz diline aktaran Erol Üyepazarcı, hem Karekin Deveciyan, hem de yapıtıyla ilgili ayrıntılı bilgiler içeren bir de önsöz yazmış.
Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, yalnızca dönemine göre bilimsel bir kitap değil, günümüzde bilimselliğini koruyan, benzeri olmayan bir kaynak yapıt. Başta, Balık Avcılığı ve Yemekleri adlı kitabın yazarı Sıtkı Üner ve Balık ve Olta’nın yazarı Ali Pasiner olmak üzere pek çok balıkçılık yazarı, Deveciyan’ın kitabından kaynak olarak yararlanmış. İstanbul Ansiklopedisi’nin yazarı Reşat Ekrem Koçu da, Türkiye’de Balık ve Balıkçılık’tan övgüyle söz ediyor ve ansiklopedisinde bu kaynaktan fazlasıyla yararlandığını belirtiyor:
“Büyük kıt’ada 440 sahife olan bu muhalled [sonsuza kadar değeri eksilmeyecek] eserinde Karakin Bey Deveciyan mesela mevkilerini, shudutlarını, devam müddetleri ile her mevsim ne zaman kurulduklarını, ne cins balık tutulduğunu ve kadimden beri devam edegelen teamüllerini yazarak, İstanbul sularında 42 dalyan adı veriyor ve yalnız Boğaziçi’nde eskiden beri devam edegelen teamül ve âdetleriyle 59 voli yerinin mevkiini tesbit ediyor…
“Balık ve Balıkçılık milli kütüphanemizde benzer ender rastlanan muazzam eserlerdendir kendi mevzuunda ise tek eserdir. Pek az sayıda basıldığı muhakkaktır. İstanbul sahaflarında kolay bulunmaz. Elden düşme olarak mesela 1937’de bir nüshasının 15 liraya satın alındığı ve akabinde ikinci bir nüshasının 50 liraya aranıp da bulunamadığı görülmüştür.
Bu eserin yeni bir baskısının yapılması ve 1915’ten bu yana Türk balıkçılığı üzerine 45 yıllık boşluğun doldurulması çok hayırlı bir iş olur, ancak Balık ve Balıkçılık kitabı gibi önemli bir eseri basmak için İstanbul’un Bâbı-ı âli’sinde yayıncı aramak beyhudedir, vaktiyle Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından basılmış olan bu eserin yeni baskısı ancak İstanbul Belediyesi’nin himmeti ile tahakkuk edebilir…”
Reşat Ekrem Koçu, Deveciyan’ın kitabının yeniden basımı için Cağaloğlu’daki yayıncılardan umudunu kesmiş, umudunu İstanbul Belediyesi’ne bağlamış. Gel gör ki, üstadın bu umudunu dile getirdiği 1960 yılından bu yana bu eşsiz yapıta ilgi gösterecek belediye aramanın da beyhude olduğu ortaya çıkmış. Başka bir deyişle, Reşat Ekrem Koçu’nun zamanındaki 45 yıllık boşluk günümüze gelindiğinde 90 yılı aşmış. Şimdi düşünüyorum da, böylesi bir kitabın İstanbul’un, Beyoğlu’nun kaldırımlarını yapamayan bir belediyenin eline düşmemesi ne kadar iyi olmuş diyorum. O yüzden, Deveciyan’ın yapıtını bize özenli bir çalışmayla yeniden kazandıran Aras Yayıncılık ve Erol Üyepazarcı’ya çok şey borçluyuz.
Üyepazarcı’nın önsözünden, Balık ve Balıkçılık’ın Fransızca basımının, ilk Türkçe basımından daha kapsamlı olduğunu, daha bilimsel bir görünüm kazandığını, arkasına eklenen Türkiye’deki balıkçılığın ekonomik boyutunu saptayacak önemli bilgiler içeren tablolarla çok daha zenginleştiğini öğreniyoruz. Nitekim, elimizdeki yapıt da, söz konusu Fransızca kitabın çevirisi. Ancak, yazarın daha önce çıkan Arap harfli Türkçe yapıtı da çeviri yapılırken bir kaynak olarak değerlendirilmiş.
Deveciyan, kitabını, “Balıklar”, “Kabuklular ve Yumuşakçalar” ve “Av Araçları ve Malzemeleri” başlıklı üç ana bölümden oluşturmuş. Bunların tümüne ilişkin çok ayrıntılı bilgiler sunuyor, tüm balıklar ve kabukluların özelliklerini, avlanma yöntemlerini bir bir anlatıyor. Nerelerde, hangi balıklar için hangi ağların kullanıldığını, oltaları, iğneleri, zokaları, yemleri olabildiğince kapsamlı bir biçimde sunuyor meraklısına. Bununla da yetinmiyor, balıkçılar arasında balık gelirinin nasıl paylaşıldığını, balıkçı teknelerini, dalyanları ve voli yerlerini, deniz avıyla ilgili kanun ve nizamnameleri açıklıyor.
Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, bildiğim kadarıyla, bugün hâlâ konusunda kaleme alınmış en kapsamlı, en bilimsel yapıt. Balıkçılığın amatörlerinin de, profesyonellerininin ellerinden düşürmemeleri gereken bir kitap. Ama uzmanlık alanının, bilimselliğinin ötesinde, bize nerede yaşadığımızı öğreten bir kitap.