Çağdaş Ermeni edebiyatının en güçlü kalemlerinden Zaven Biberyan’ın bir eseri daha okurla buluştu. Ermenice “Lıgırdadzı” adlı romanın, yazarın çevirisiyle 1966’da Öncü Kitapevi’nden çıkan “Yalnızlar” başlıklı Türkçe basımı aynı isimle, bu kez Aras Yayıncılıktan çıktı.
Yalın anlatımı ve sıradan insanları anlattığı gerçekçi eserleriyle tanınan Biberyan bu romanında da köylüsü, şehirlisi, Ermenisi ve Türküyle kendi kimliklerinden rahatsızlık duyan bir dizi karakteri olanca çıplaklığı ve inandırıcılığı ile gözler önüne seriyor. Köyden yetim olarak geldiği İstanbul evinde bir evlattan çok hizmetçi muamelesi gören ve hep Gülgün diye çağırılmak istenen Fatma, baba parası ile yetinmenin ve Fatma’ya ilgi duymanın rahatsızlığıyla kıvranan evin oğlu Erol, Fatma’ya sevdalı olan ama tam da onun uzaklaşmak istediği bir yaşamı çağrıştırdığı için sürekli onun tarafından terslenen Ali, kırklı yaşlarında hala bekâr olarak yaşlı anne ve teyzesiyle yaşayan güvensiz Krikor, romanın zengin içeriği içinde karşımıza çıkan çarpıcı kişiliklerden yalnızca birkaçı. Tüm karakterlerin ortak noktası ise kendi içlerinde çok yalnız, tatminsiz oluşları ve hep karşılarındakilerin de en az kendileri kadar mutsuz olduğundan haberiz bir halde, birbirlerinin yaşamına özenmeleri.
Zaven Biberyan bu romanında insanlar arası iletişimsizliği ve yoz iktidar mücadelesini gözler önüne seriyor. Kelimenin tam anlamıyla “gücü gücüne yeten” kuralı geçerli. Bütün karakterler ancak bir diğerinin üstüne basınca kendini yükselmiş görme yanılgısına düşen ve sürekli düşlerle kendini kandıran, yaşamı ıskalamış insanlar. Romanın arka planında ise köylü-kentli çatışmasının yanı sıra Ermeni karakterlerin konuşmalarında yansıyan İstanbullu-Anadolulu ayrımı ve büyük toplumla Ermeni cemaati arasındaki ilişkilerde yer yer belirginleşen azınlık psikolojisinin izleri kendini hissettiriyor. Erol’un yetenekli basketçi Aret karşısında duyduğu eziklik buna verilecek örneklerden yalnızca biri: “Herifte geleneksel alaycı tebessüme neden olacak hiçbir şey yoktu. Ne vücudunda, ne de konuşmasında veya şivesinde… Onunla bir Ermeni-karikatürü çizmek mümkün değildi. Bari adı Hamparsum, Karabet veya Agop olsaydı. Belki seyircilerin ‘A-ret’ lerini bile hoş görecek, ferahlayacak, muazzam bir kahkaha atacak ve herkesin kendisiyle birlikte güldüğünü görüp sevinecekti. O zaman ondan nefret etmeyecek ve içinde bastırılmış bir intikam duygusu büyümeyecekti.”
Zaafları, zayıflıkları ve umutlarıyla insanı olduğu gibi yansıtan ve dramatik bir sona varan kurgusuyla okuru sürükleyen bu roman, zamana karşı direnerek güncelliğini hep korumasını bilecek.