‘Yalnızlar’

‘Yalnızlar’
Agos Gazetesi
Oşin Çilingir
26.05.2000

Ne de olsa iç dünyadır kurulan;

dış dünya bir madde yığınından başka nedir ki?
Kafka

Zaven Biberyan’ı yeniden keşfediyoruz. Buna her zamandan çok ihtiyacımız var. Bana göre Biberyan, Çağdaş Ermeni edebiyatının doruklarından biri. Ne var ki, bu gerçeği daha yeni yeni görmeye başlıyoruz.

 

Aras Yayıncılık, bu bağlamda önemli bir misyonu yerine getiriyor. Üstelik yayın dünyasında az görülen bir özenle! Yalnızlar, bu kılı kırk yaran özenli yayıncılığın yeni bir ürünü.

 

Zaven Biberyan’la ilk tanışıklığım, onun yine Aras Yayıncılıktan çıkan başyapıtı Babam Aşkale’ye Gitmedi (Karıncaların Günbatımı) romanıyla oldu. Biberyan’ın bir solukta okuduğum bu yapıtı doğrusu benim için büyük bir sürpriz olmuştu. Beni asıl şaşırtan, romanın 1960’lı yılların sonlarında yazılmış olmasıydı. Babam Aşkale’ye Gitmedi’nin yazıldığı yıllarda Türk edebiyatına iki roman akımı egemendi: Biri ‘köy romanı’ diğeri de ‘toplumsal gerçekçi’ çeviri romanlar!..

 

Biberyan’ın romancılığı bu iki moda akımın dışında bağımsız bir ada gibi durur. Onu Türkiyeli bir Ermeni romancı olarak özgün kılan dinamik, içinde yer aldığı edebiyat dünyasına karşı aykırı duruşudur. Bu aykırı duruşunun arka planında ise dünyaya bakış açısıyla insanı kavrayışındaki özgünlük yatar. Biz bu aykırı duruşta sıradan küçük burjuva insanının bütün yönleriyle yeniden yaratılışına tanık oluruz. Biberyan’ın sıradan insanın ruh yapısını ortaya koyuşundaki ustalık gerçekten de benzersizdir.
Yalnızlar (Sürtük), Babam Aşkale’ye Gitmedi’nin habercisi bir roman. İki romanın karakter ve tipleri arasındaki koşutluk ilginçtir. Yaşamı sorgulayan, kendileriyle sürekli hesaplaşan, var oluşlarına felsefi bir temel arayan, duyarlı ve tedirgin karakterler, tipler… Biberyan bu ilk romanında da çizdiği karakterlerin korkularını, kendi kendilerine yabancılaşmasını, çevreleriyle iletişimsizliğini ve asıl yalnızlığını ustaca dile getiriyor.

 

Romanın özgün adı Sürtük olmasına karşın Biberyan, Türkçe çevirisinde Yalnızlar’ı seçmiştir. (Bir romancının kendi romanını başka bir dile çevirişi, salt Türkiye’de değil dünyada da az rastlanır bir edebiyat olayıdır. Bana kalırsa Biberyan çeviri yapmamış, romanını yeniden ama bu kez Türkçe yazmış!) Bu seçim bence de doğrudur: Çünkü roman salt Sürtük’ün değil, aralarında Sürtük’ün de yer aldığı bir dizi ‘yalnız insan’ın öyküsünü anlatmakta, onların dramını dile getirmektedir. Yalnızlık, Biberyan’ın karakter ve tiplerinin temel özelliğidir. Babam Aşkale’ye Gitmedi’de Haybehasıl Dırtad’ın ağzından dile getirdiği yalnızlık gerçeğini Yalnızlar’da da sürdürmektedir (yalnızlığın diyalektiği): “Esas yalnızlık, insanların arasındayken hissettiğindir. Ben biraz da bu yalnızlıktan kaçtım. Yapayalnız yaşayarak bu yalnızlıktan kurtuldum. Yapayalnız olduğun zaman ancak, kendinle baş başa kalır, her bakımdan kendinle arkadaş olursun.’

 

Yalnızlar’ın yalnızları ise Krikor, Yeranik, Pupul, Kazım Bey ve Sürtük Gülgün’dür. Hiç kuşkusuz yalnızlığı en yoğun yaşayan, Osman Beygiller’in evlatlığı Gülgün’dür. Romanın diğer kahramanları da değişik şekillerde yalnızlığı yaşarlar. Biberyan’ın romanlarında yalnızlığa eşlik eden ikinci önemli iç gerçeklik, ‘sıkıntı’ ve ‘bunalım’dır. Bu sıkıntı ve bunalım, hemen tüm karakterlerde duyumsanır. Bu sıkıntının kaynağı ise yerel ya da etnik değil, evrenseldir. Romanın karakterleri kendi sınıfsal, etnik, toplumsal ve bireysel gerçekliklerinden kaynaklanan bir sıkıntıyı yaşıyor gözükseler de aslında içten içe bir ‘var oluş bunalımı’nı yaşar ve bu var oluş bunalımında yaşamın anlamını sorgularlar. Bu nedenle de Biberyan’ı okurken Kafka’nın ya da var oluşçu yazarların yapıtlarında tanık olduğumuz havayı solur gibi oluruz.

 

Yalnızlar’ın ilginç bir kurgusu var. Roman birbirine koşut iki ayrı öykü gibi kurgulanmış. Biberyan, yapıtında biri Ermeni, diğeri Türk, komşu iki ailenin iki günlük yaşam kesitini romanlaştırmış. Ailelerin öyküsü roman boyunca hiç kesişmiyor. Ben bu kurgunun içerikten yola çıkılarak seçildiğini ve sembolik bir anlam taşıdığını düşünüyorum. Aynı ülkede, aynı kentte, aynı semtte ve aynı sokakta sırt sırta yaşayan komşu iki ailenin roman boyunca hiç kesiştirilmemiş olması, iki halk arasındaki yabancılaşmanın güçlü bir dışavurumu değil de nedir!..

 

Anne Yeranik, teyze Pupul ve oğul Krikor, Varlık Vergisi’ni yaşamış küçük burjuva bir Ermeni ailesi… İçe kapanık, birbirlerine yabancılaşmış, her biri kendi yalnızlığının tutsağı bireylerden oluşan bir aile…

 

Baba Osman Bey, anne Mübeccel, teyze Seniha ve oğul Erol’dan oluşan Türk aile ise 1950’li yıllarla birlikte palazlanan ve kısa zamanda ‘milyoner’ olan burjuva adayı bir aile… Gülgün (Sürtük) ise bu ailenin iliklerine kadar sömürülen evlatlığı… ‘Tenha, sonsuz Anadolu bozkırındaki kül rengi istasyon binasında, ak buharlar ardında başörtülü bir köylü kadına teslim edilen’ bir bebek: Gülgün!.. Yalnızlığın doruğundaki insan!..

 

Yalnızlar, Gülgün’ün trajik öyküsü ekseninde, öyküleri birbirleriyle kesişmeyen biri Türk, diğeri Ermeni iki komşu ailenin kırk sekiz saatlik bir yaşam kesitinin romanıdır. Romanın aydınlık saçan biricik karakteri Babam Aşkale’ye Gitmedi’deki Aznif Hanım’ın eşdeğeri Madam Verjin’dir. Cemaat yaşamına nesnel ve eleştirel bakabilen Madam Verjin etnik yabancılaşmayı aşmıştır. Yalnız değildir! “Dünyada Beethoven’ın yedinci senfonisinin ‘ikinci muvmanı’ndan daha güzel bir şeyi hayal edemeyen” ve bütün gün pikabında bu müziği dinleyen ‘nazik, munis ve zararsız’ öğretmen emeklisi Kazım Bey’le aynı evi paylaşmaktadır. Okur, Madam Verjin’le Kazım Bey’in bu yoldaşlıklarındaki yoğun yaşama sevincini duyumsamaktan kendini alamaz. Gelin siz de benim gibi Zaven Biberyan’ı keşfedin!

 

Not: Aret Gıcır’ın kapak tasarımındaki Yalnızlar’ını çok sevdim.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.