‘Bizim evde doğum günü pastası almak, çocukların doğum gününü kutlamak gibi bir âdet yoktu’ diyor Takuhi Tovmasyan ‘Sofranız Şen Olsun’ adlı kitabında (Aras Yayınları). “Bizde herkesin ismi kutlanırdı. ‘İsminle çok yaşa’, ‘İsminin sahibi gibi iyi insan olasın’, ‘İsmin gibi güzel olasın…’ türü, isim üzerine bir sürü temenniyle lokum yenir, vişne likörü içilirdi. İsim günlerinin yıl içinde belli bir takvimi vardır. Yılbaşından önce ‘Boğos-Bedros’, ‘Surp Hovhannes’, ‘Surp Hagop’, ‘Tateos-Partoğimeos…’ İsa Peygamber’in doğumunun kutlandığı Dzınunt’ta, yani ocak ayının altısında ‘Avedis’ler (müjde), ‘Mıgırdiç’lerle (vaftizci) beraber isimlerini kutlarlar.
‘Surp Sarkis’ yortusu, dolayısıyla Sarkis’lerin ismi en soğuk günlere rastlar. Büyük Perhiz’e başlamadan hemen önceki hafta sonu ‘Vartanants’ta, özel isim günü olmayanların topyekûn isimleri anılır. Başta ‘Vartan’ olmak üzere, ‘Pakrat’, ‘Ardaşes’, ‘Hayk’, ‘Berç’, ‘Diran’, ‘Keğam’, ‘Aram’, ‘Ara’, ‘Hrant’, ‘Püzant’, ‘Yetvart’, ‘Toros’, ‘Zohrap’, ‘Levon’, ‘Jirayr’… Vartanants meydan muharebesinde şehit düşmüşlerin anısına…”
Hrant, ateş demek. Sözlükte öyle yazıyor. Hrant Dink ise, Fadime Özkan’a vermiş olduğu röportajda (Yeni Şafak, 27.12.2005) şöyle demiş: “Hrant, ‘hu’ ve ‘yerant’ kelimelerinden oluşuyor. Hu ateş demek, yerant da canlılık, ataklık. Anadolu’dan gelen bir tamlama.” İnsan adının bu kadar mı hakkını verir…
Sağken de, gittikten sonra da…
Hrant Dink, ölümüyle de büyük bir kıvılcım çaktı. O kıvılcım, bilindik ama gene de beklenmedik, kondurulmadık yerlere de sıçradı nihayet. Şimdiye kadar hiç değmediklerine, değdirilmediklerine, değdirilmez sanılanlara da sıçradı.
Keşke sağ olsaydı, peşinden canı yürekten birlik olan kalabalıklara şahit olsaydı, ama hayat, kader, ne derseniz adına, tuhaf bir şey, Hrant Dink ölümüyle de acayip yol aldırdı.
Bugün onu canı gönülden anıyoruz. Galiba geçen seneki kadar umutsuz değil; hüznümüz, mahcubiyetimiz, öfkemiz, tiksintimiz bâki ama geleceğe dair ümidimiz azıcık artarak anıyoruz.
Çok yaşa Hrant Dink.