Kafkas halklarının tarihlerini, dillerini, kültürlerini araştıran Nikolay Marr, Lazca gramer üzerine araştırmalar yapmak üzere 1910’da Osmanlı Devleti’nin Lazistan Eyaleti’ne yaptığı seyahatin izlenimleri ‘Lazistan’a Yolculuk’ kitabında…
Nikolay Marr, 1864’te İskoç bir baba ve Gürcü bir annenin oğlu olarak Gürcistan’da dünyaya geldi. Uzmanlığını Armenoloji, Farsoloji ve klasik filoloji alanlarında yaptı. 1922’de Lenin’in tavsiyesi ve önerisi üzerine Maddi Kültür Tarih Enstitüsü’nü kurarak ölümüne dek idaresini üstlendi.
Ona akademi dünyasında tanınırlık sağlayan Ani kazıları oldu. 1893-1917 arasında yürüttüğü planlı arkeolojik çalışmaları sırasında, Pakraduni krallarından I. Gagik’in heykelini buldu.
Marr’ın Laz dilinin gramerine dair yaptığı çalışmalar da çok önemliydi. 1910’da Osmanlı’nın Lazistan bölgesine seyahat etti ve izlenimlerini İmparatorluk Bilimler Akademisi Bülteni’nde yayımlanmak üzere kaleme aldı. Lazistan, Osmanlı idari sisteminde, bugünkü Doğu Trabzon, Rize ve Artvin’i, ayrıca Gürcistan’ın Acara Özerk Cumhuriyeti’ndeki Batum ve Sarp’ı kapsayan bir sancaktı. Fındıklı, Pazar, Ardeşen, Arhavi ve Hopa’daki birçok köyü ziyaret ederek Lazca’yı kayıt altına alan Marr, Lazların, Rumların, Ermenlerin ve Gürcülerin yaşayışlarına dair önemli bilgilerin de günümüze ulaşmasını sağladı.
Marr’ın döneme ilişkin tanıklığı, bölgenin demografik yapısının zamanla ne kadar değiştiğini gösteriyor. Seyahatnamedeki bilgiler 100 yıl öncesine ait fakat hâlâ geçerliliğini koruyan pek çok önemli tespit ‘Lazistan’a Yolculuk’u zamanın yıpratıcılığına direnen bir kitap haline getiriyor.
En temiz Lazca köylü kadınlarda
Nikolay Marr, yöreler arasındaki diyalekt farklarına dikkat çekmekle kalmıyor, dilin hangi köylerde hangi oranda saflığını koruduğuna dair bilgiler sunuyor. Lazların gelenek ve göreneklerini, tarihlerini, bölgenin bitki örtüsünü, geçim kaynaklarını, arkeolojik kalıntıları, mimariyi ayrıntılı olarak anlatıyor.
Nihayetinde Marr, Lazistan seyahatine kadar bir dilin iki lehçesi olarak düşündüğü Lazca ve Megrelcenin bağımsız iki ayrı dil olduğunu keşfediyor. Megrelcenin Gürcüce, Lazcanın ise Türkçenin yoğun etkisi altında boğulduğuna işaret ediyor. Ona göre en temiz Lazcayı köylerdeki kadınlar ve çocuklar konuşuyor.
Marr’ın, ‘savaş için topoğrafik planlar hazırlamak üzere gelmiş, tebdili kıyafet dolaşan askeri bir casus’ olduğundan şüphe ediliyor. Onu kalabalık gruplar karşılıyor, hatta saldırıya uğruyor. Ama o gitmiyor, onlardan kendisiyle Lazca konuşmalarını istiyor, başka bir şey değil.
Pazar’da tanıştığı Gürcü asıllı Tevfik Bey’in çok yardımlarını görüyor. Edindiği bir diğer dost ise mükemmel seviyede Lazca bilen Fevzi Bey. Onların referanslarıyla Pazar vadisindeki köylerde rahatça dolaşıyor. Yaveri Tihonov ile gezerken fotoğraf çekmeyi, kilise, manastır gibi kalıntıları kayıt altına almayı unutmuyorlar.
Bölgeyi 100 yıl öncesinin coğrafi koşullarıyla deneyimleyen Marr’ın tanıklığı ülkemizin bir bilinmezini daha aydınlatma yolunda önemli bir iş başarıyor.