Diyarbakır’daki Hançepek Mahallesi’nde (Gâvur Mahallesi olarak anılan bölge) 1938 yılında doğan Ermeni asıllı edebiyatçı, öğretmen, gazeteci ve yazar Mıgırdiç Margosyan’ın ‘Tespih Taneleri’ adlı, 528 sahifelik anı-romanı, 2 bin adetlik ‘ilk baskı’sıyla Araş Yayıncılık tarafından Türkçe olarak okurların ilgisine sunuldu.
Edebiyatseverler, bu vesile ile önceki akşam, kitabın yayınlanışı nedeniyle Beyoğlu Tü-nel’deki K.V. Akbabah Meyhane’de sıcak şarap ve Ermeni mutfağının simge mezelerinden ‘Topik’ gibi geleneksel lezzetler eşliğinde bir araya gelme fırsatını da yakaladı.
Yazar Margosyan’ı kitabının yayımı nedeniyle yalnız bırakmayan tanınmış kalemler ve basın camiası, o akşam aralarında Tuğrul Eryılmaz, Hasan Cemal, Güngör Uras, Okay Gönensin, Buket Aşçı, Etyen Mahcupyan, Ragıp Zarakolu, Selim İleri, Celâl Başlangıç ve Toktamış Ateş ile Zeki Coşkun gibi pek çok ismi de K.V.’de buluşturdu. Geceye katılan bir çok ismin Margosyan ve bir romana bürünen yaşamı üzerinden kalıcılaşan anıları da, tek tek yeniden, lakin, garip, buruk ve kardeşçe bir paylaşıma zemin hazırladı.
Daha önce yayımlanan Gâvur Mahallesi, Söyle Margos Nerelisen? ve Biletimiz İstanbul’a Kesildi adlı üç öykü kitabıyla büyük beğeni kazanan Mıgırdiç Margosyan’ın yeni kitabı Tespih Taneleri, yazarın doğduğu yer Diyarbakır’ı, oradaki Ermenileri, Kürtleri, Türkleri, Süryanileri, Keldanileri, Yahudileri, bugün artık tarih olmuş bir kent yaşantısının en içten hikâyelerini anlatan, derin bir duygusal yolculuğun güncesi.
Gecede Birgün’e konuşan yazarla, kitabının bir araya getirdiği dağınık tespih tanelerinin getirdiklerini konuştuk:
528 sayfa, kaç yıla, ve nasıl bir hayata tekabül ediyor ?
Yaklaşık dört buçuk yıla tekabül ediyor. Benim çocukluğumdan, ilk gençlik yıllarıma kadar olan anılarımın, bir yerde derlemesi.
Son dönemde karşımıza çıkan yaşamöyküsel kitaplarda genellikle ‘Nehir Söyleşi’ biçimine yöneliniyor. Siz ise, bu kitapla birlikte bir roman kurgusundan yana tavır alıyorsunuz. Bunun nedeni, okurla daha yakın bir ilişki kurabilme niyeti mi ?
Aslında ben burada illâ bir roman, ya da anı veya hatıralar gibi değil de, kalemime geldiği gibi yazdım. Herhangi bir masanın etrafında kurgu yapmadım. Mümkün olduğu kadar gerçek olaylardan yola çıkarak, babamın anlattıklarını, çevremden duyduklarımı olduğu gibi aksettirmeye çalıştım. Tabii içerisinde ufak tefek kurgular da var.
Şimdiki nesil ve sonrakiler için, bugünkü manzaraya bakıldığında, size göre nasıl kitaplar yazılabilir?
Aslında yazılması gereken, evvela içtenlikle olmalı. İnsanlar, kendi düşünceleri – doğru veya yanlış ne ise – onu aksettirmeleri gerekiyor tabii Evrensel boyutlarda, insanları kucaklayacak, barışa yönelik kitaplar, bence bugün için en elzem olması gerekendir.
Son dönemde gündeme gelen Fethiye Çetin (Anneannem / Metis Yayınları) ve Elif Şafak imzalı kitaplar (Baba ve Piç / Metis Yayınları) aracılığıyla Türkiye’de, Ermeni cemaati üzerine edebi alandan kaynaklanan birçok bilgi, kamuoyuna yansıdı. Bu zincirde, ‘Tespih Taneleri’nin yeri, ya da duruşu nedir ?
Bu kitapta ben, öyle sanıyorum ki, bugüne kadar ülkemizde konuşulmuş, veya zaman zaman üstü kapalı konuşulmuş Ermeni sorununa, satır aralarında yer verdim. Ama bunu yaparken, mümkün olduğunca gerçeklerden yola çıktım. O olayları 1915’te yaşamış olanlardan, ki bunlardan biri mesela babam ve yakın akrabalarım onlardan aldığım izlenimleri satır aralarında yansıtmaya çalıştım. Yani benim buradaki mesajım insanlara mümkün olduğu kadar geçmişte yaşanan bir takım yanlışların irdelenip, bir daha bu tür yanlışlara tevessül etmemeleri konusunda bir mesaj.
Bu ‘yanlışlardan’ söz edersek ?
Yani mesela bir soykırım lafı geçer. Ama bu, illa soykırım mıdır, tehcir midir, sürgün müdür şeklinde tartışmaları olur. Ben bu kelimeler üzerinde durmak istemiyorum ama, acı hepimizin tecrübesi. Ve bunu dile getirmeye çalıştım. Bu gibi tartışmaların hepimize bir şekilde ders verebileceğini düşünüyorum.
Kitabın farklı dillere çeviri olasılığı nedir? Örneğin Kültür Bakanlığı’nın da bir çeviri projesi var…
Benim bire bir bir niyetim yok ama, öyle bir talep okuyucular tarafından bir talep gelirse, bu kendiliğinden gerçekleşir. Ben yazdığım kitapların şu veya bu şekilde insanlara ulaşmasını isterim, benim için sadece ve sadece bir okuyucu bahis konusu, onların etnik kökeni de, düşünceleri de beni ilgilendirmez. Hodri meydan. Ben kitabımı yazmışım. Bakanlık isterse tercüme eder, isterse etmez, isterse rafa kaldırır, isterse bunun hakkında şu veya bu şekilde karşı propaganda yapabilir herkes düşüncelerinde özgürdür. Benim o konuda herhangi bir endişem yok. Kitap ortada. Okuyucular isterse, istedikleri gibi yorumlarlar.
Kitap hangi yılda sonlanıyor ?
Yaklaşık altı ay önce kitabı yayınevine teslim ettim. Yani beş yıllık bir emek var burada.
Sizin için kitabın tek bir cümleyle anlamı nedir ?
Valla, kitabın adı, ‘Tespih Taneleri.’ Herkes alsın, herkes kendine göre bir tespih çeksin.
Yazarın, önceki akşamki sunuş konuşmasından:
“…Gavur Mahallesi’ni ilk yazdığım zaman bana, ‘Bu kitabın ismi niye Gâvur Mahallesi?’ diye sormuşlardı. Ben de demiştim ki, onu bana değil, bu ismi bize layık görenlere söyleyin. İyi de olmuş. Gâvur Mahallesi, orada yaşayan azınlıkların hiç olmazsa bir bölümünü okuyuculara getirdi ve paylaştık. Ve çok mutluyum. Tahmin edemeyeceğim kadar ilgi gördü. Tespih Taneleri benim için zor oldu şöyle: Tespih Taneleri içinde hangi tarihleri dizecektim nasıl dizecektim? İnsanlara nasıl bir mesaj verecektim? Yanlış anlaşılmak istemiyordum. Çünkü her bir tespih tanesi, benim için bir yaşamın ta kendisi idi.
Burada sadece, benim yakın akrabalarım ya da beraber yaşadığımız insanları değil, aynı tespih taneleri içinde hiç tanımadığımız insanlara da merhaba demeyi çok arzu ettim. Evet, tespih taneleri yan yana dizildi. Umarım bundan sonra, hiç birimizin yaşamında beraber olmayı düşündüğümüz, yan yana dizdiğimiz tespih taneleri hiç dağılmasın. Hep böyle sevecen, birbiriyle kucaklaşan ilişkiler içerisinde, hep iyiye, mutluluğa bizleri götürsün. Ama yaşam, maalesef her zaman tespih tanelerinin içinde arzu ettiğimiz gibi olmuyor…
Bu gerçek bir yaşamın da öyküsüdür. Dün akşam, kendi kendime diyordum ki, yarın böyle muhterem zatlar gelecek, ben orada ne konuşacağım? Sonra dedim ki, yahu sen çık orada içinden geldiği gibi konuş… Zaten satır aralarında vermeye çalıştığım tespih taneleri de ortada. İsteyen o taneleri istediği gibi çeker, imamesini kendisi tayin eder ve o tespih taneleri, hepimize belki bazı konularda ders verir.”