Güne başlarken kahvaltının önemini hem doktorlar, hem de diyet uzmanları söyler durur. Bedeni yeni güne hazırlamak için yakıt gerekir ve bu yakıtı almanın en iyi yolu da doyurucu, besleyici, mevsimine göre ısıtıcı veya serinletici yiyecekler yemektir. Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde eski adetler değişip yerini çaylı, tereyağlı, reçelli kahvaıtılar alsa da, eskiden dumanı tüten bir çorba gelirdi kahvaltı deyince akla. Yöresine göre yufka ekmeği, mahallenin fırınında pişirilmiş ekşi mayalı ekmek, kırma, çizme ya da sele zeytin, otlu peynir, tereyağıyla bal, mısır unuyla yapılmış kuymak, ,haşhaşlı çörek veya katmer de olurdu yer sofralarında.
Benim için kahvaltı günün en önemli öğünüdür. Bu yüzden istedim ki size tadı damağımda kalan üç kahvaltıyı anlatayım. İlkini geçtiğimiz aylarda Kapadokya Lezzeti kitabı yayımlanan Sula Bozis İstanbul’a geldiğinde organize ettik. Sula’nın oturma odam dediği bir Cihangir kahvesinde, Leyla’da buluştuk soğuk bir İstanbul sabahında. En osn Aile Boyu Sinema kitabıyla tanıştığımız Gökhan Akçura, bugünlerde Fransızca olarak yayımlanmasını sağladığı, geleneksel Türk yemeklerini kapsayan Les Delices de Turquie kitabının Türkiye’de -Fransız Konsolosluğu girişindeki EFY Kitabevi’nde- satışa çıkmasının mutluluğunu yaşayan Sevim Gökyıldız, Sofranız Şen Olsun kitabının yazarı Takuhi Tovmasyan ve Nilgün Uysalla birlikteydik o sabah. Soframızda bol kahkaha, güzel bir paylaşım ve nefis lezzetler vardı. Takuhi Hanım kitabında yer alan Petaluda Tatlısı’ndan hazırlayıp getirmişti. Bense sevgili arkadaşım Pelin’in keçi peynirinden, kendi ellerimle çizdiğim Marmara ve Ege yöresi zeytinlerinden, annemin kırdığı Burdur cevizlerinden ve Gisela’nın bahçesinden topladığım kuşburnu meyveleriyle yaptığım marmelattan ekledim Leyla’nın zengin kahvaltı mönüsüne.
İkinci kahvaltı, arkadaşım Fatoş ve annesi Belkıs Teyze’yle yaptığımız Antakya usulü kahvaltıydı. Evlerine gittiğim bir pazar günü öyle lezzetlerle tanıştırdılar ki beni, hangisinden fırına konan Antakya civarına özgü bir çörek olan kömbe, Antakya’dan getirttikleri oruk (içli, köfte), humus, zahter salatası, tuzlu yoğurt, bol acılı sürk peyniri, halis tereyağı, közlenmiş biber ve daha pek çok nimetle dolu sofrada ne varsa sohbetimizde de onlar ve diğer Antakya lezzetleri vardı.
Üçüncü kahvaltı ise insana kendini Büyükada’da, sevgi dolu bir aile ortamında, gün boyu sizi tok tutup mutlu edecek bir dost sofrasında oturuyor hissi veren Feriye Lokantası’ndaki kahvaltı daveti idi. Buluşma sebebi Selin Kutucular’ın çok sevdiği dedesi Sabahattin Bilgütay’ın anısına, bütün aileyi bir kitapta toplama arzusu üzerine ailesi ile dostlarının destek ve katkılarıyla hazırladığı Büyükada Yemekleri/ Dedemin Sofrası adlı kitabın tanıtımıydı. Kitapta yer alan tariflerle hazırlanan kurabiye, çörek ve pastalar zihinlerimize lezzetli bir günün daha kazınmasını sağladı.
İşte kahvaltılar bunlardan ibaret. Anlatılacak daha pek çok kahvaltı var elbet. Evdekileri bile anlatsam kitap olur diye düşünmeden edemiyorum bazen. Avokadolu, çeşit çeşit peynirli (kahvaltıda farklı yörelerin farklı özelliklere sahip peynirlerinin buluşmasına bayılıyorum), ev ekmekli ve bol zeytinli kış kahvaltıları hep listemin başında yer alır, yanında bol baharatlı, ısıtıcı çayımızla.
***
Beşinci kitabım Meyve Ağacından Hikâyeler geçtiğimiz cuma günü (o büyük günde!) piyasaya çıktı. Anılarla örülmüş; hikâye, öykü, şiir ve manilerle zenginleşmiş; mitolojiden, yörelerimizden, dünyadan bilgilerle “desteklenmiş; tariflerle tatlanmış kitabımın ilk imza günü bugün 14.00–16.00 arası Beyoğlu’nda, Parsifal Restoran’da. Bir araya gelelim, sohbet edelim, sevdiklerimizi kendi geçmişleriyle buluşturacak bir yeni yıl hediyesi verelim, anıları paylaşalım derseniz bekleriz. (İmza gününün yapılmasına ön ayak olup restoranının kapılarını açan arkadaşım Ayfer’e teşekkür ederim.)