Kendin olabilmek uzun zaman alıyor. Kendi Yolumu Çiziyorum ile bir çocuğun, yetişkin olmaya giden yolda karşılaştığı engeller ve bu engeller karşısında onu destekleyen babaannesi, arkadaşları, kitapları ve kalemleriyle çevrili dünyasına adım atın.
Büyüyüp tombikleştiğimiz dönemler, kendimizi farklı ve yalnız hissettiğimiz anlar, hiç ama hiç bitmeyen sorular sorduğumuz yıllar hayatımızın bir parçası. Bir de yaşlı insanlarla vakit geçirdiğimiz, onlarla birlikte bütün…
Buzdolabında sıra dışı bir şeyler oluyor! Sebzeler onları yemek istemeyen çocuklardan bıktı ve bir isyan başlattı. Balkabağı bağırıyor, brokoli homurdanıyor, pazı çocukların makarna sevgisine itiraz ediyor, biber acı sözler sarf ediyor, karnabahar bütün bu karmaşadan gerilip gaz çıkarıyor, bezelyelerin çığlığı tüm sesleri bastırıyor ve tam o sırada patlıcan öfkeden patlıyor. Sayfalar ilerledikçe isyana katılan her bir sebze bizi bu başkaldırının…
Mercan bir gün bir koyun gördü ve merak etti: Acaba Mercan’ın koyunlar gibi yünü olsa hayatı nasıl olurdu? Kışın kazağa ihtiyacı olmazdı ama yazın çok terlerdi. Arkadaşlarla oyun oynamak çok eğlenceli olurdu ama kirlendikten sonra yıkanmak tam bir eziyet. Bakalım Mercan yünleriyle neler yapacak. Peki siz, koyunlar gibi yününüz olsa ne yapardınız?
1930’lu yıllar boyunca, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm dikkati sınır boylarında, özellikle de Hatay, İskenderun ve çevresindeki bölge üzerindeydi. Ermeni nüfusun tüm hareketleri de yakından izleniyordu, zira bölgedeki tüm taraflar içinde Ermeniler önemli bir nüfusa sahipti. Ancak, 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması kesinleştiği andan itibaren, hiçbir şey Ermenileri bölgede tutmaya yetmedi, çünkü geçmişin yaraları hep belleklerdeydi. Bu çalışma, Türkiye’nin Hatay’a veya Sancak’a…
1939’da Hatay’ın Türkiye’ye iltihakı, Ermeniler için yeni bir göç dalgası başlattı. Bu çalışma, bölgede yaşayan Ermenilerin hafızasında o dönemin nasıl yer ettiğini kayıt altına almak için yapıldı. Ancak, hafızasına başvurulan isimler sadece bellekleri güçlü oldukları için seçilmedi. Hiçbiri iki kıtaya yayılmış İstanbul’un yüzlerce yıldır üst üste binmiş sokakları, caddeleri, meydanları arasında ustalıkla yolunu bulan bir taksici ya da antikçağdan kalma…
Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri, kuşkusuz I. Dünya Savaşı’nın “provası” olarak görülen Balkan Savaşlarıydı. Aram Andonyan, savaş henüz sürerken yayımlamaya başladığı kapsamlı çalışması Balkan Savaşı’nda Jöntürklerin, devirdikleri iktidar kadar tahribat yarattığını ve imparatorluğun yaşadığı ekonomik, askeri, siyasi sorunlardan kaçınılmaz şekilde sorumlu olduklarını yazar. Savaşın en zor ve umulmadık anlarında Türk ordusunun kahramanca savaştığının inkâr edilemeyeceğini, ancak…
Türkiye’nin en uzun soluklu tiyatro dergisi Kulis’i tam elli yıl boyunca yayımlayan Hagop Ayvaz ömrünü tiyatroya adamıştı. Sahneye ilk kez 1920’lerde çıkan, Cumhuriyet’in ilk yıllarından 2000’lere dek Türk ve Ermeni sanatçıların sahneye koyduğu neredeyse tüm oyunları bizzat izleyen, dergisiyle sahne sanatlarının nabzını tutan Ayvaz, Türkiye tiyatro tarihinin hazine sandıklarından biriydi.
Kendisi de oyunculuk yapan, oyunlar yöneten ve genç oyuncular yetiştiren…
Türkçede ilk kez yayımlanan Amerikalı çok satan yazar Chris Bohjalian’ın Kumdan Kale Kızları romanı, bizleri Bedrosyan ailesinin Anadolu’dan Halep’e, oradan da Amerika’ya uzanan sürükleyici hikâyesine davet ediyor. Genç yazar Laura Bedrosyan, New York’un bir banliyösünde ve Miami’de geçen çocukluğunu, evdeki Şark halılarını, etrafta kullanılmadan yatan nargile marpuçlarını ve çözemediği bir dilde yazılmış kitapları anımsarken, dedesi Armen’in ölümünün ardından anlatılmaya başlayan…
1915’te Ermenilerin yaşadıkları, özellikle son yirmi yılda pek çok çalışmaya konu oldu, ancak Ermeni Evine Figan Kuruldu, belki de daha önce hiç denenmemiş bir şeyi yapıyor ve Büyük Felaket’in iz ve etkilerini halk sanatçıları tarafından söylenmiş destanlarda arıyor. Akademisyen Ayhan Aktar, soykırımdan sağ kalan ve Halep yöresinde hayata tutunan âşıkların Ermeni harfleriyle Türkçe olarak basılmış destanlarını ele alırken, hem yazarlarının…
Postmodern Rusça edebiyatın en önemli isimlerinden Andrey Bitov, Rusçada ilk kez 1969’da Ermenistan Dersleri: Pek de Küçük Olmayan Ülkeye Yolculuk adıyla yayımlanan bu seyahatnamesinde, 1967 Eylülü’nde Sovyet Ermenistanı’nda geçirdiği on günü yenilikçi bir üslupla aktararak edebi bir şaheser yarattı. Merak uyandırıcı bir şekilde, gazetecilikle bir ilgisi olmamasına rağmen bir gazete tarafından Ermenistan’ın çağdaş şehir planlamacılığı hakkında bir röportaj yapması…