20.Yüzyıl Fransız Edebiyatı’nın önde gelen isimlerinden biri olan Henri Troyat’ın sevgi, tutku ve kıskançlık gibi “aşk”ın tüm bileşenlerini işlediği romanı “Ölçüsüz Dostluk”, Aras Yayıncılık tarafından okuyucularla buluşuyor.
Fransa’nın kıyı şeridiyle meşhur Cote d’Azur bölgesinde başlayan hikâye, aşkın ve kıskançlığın, dostluğun ve aynı zamanda ihanetin ustaca işlendiği bir örgüye bürünüyor. Karakterler üzerindeki psikolojik tahlillerin dışında, 1940’lı yılların Fransa’sını yansıtması bakımından da eser büyük bir önem arz ediyor. Aşk, ihtiras, ihanet ve dostluğun ölçüsüzce yaşandığı bu roman, akıcı dili ve sade anlatımı ile okuyucuyu hikâyenin içine çekiyor.
Üç ana karakter etrafında şekillenen bu hikâyede, aşkın zamanı geldiğinde ihanete ve ihtirasa nasıl dönüşebildiği, birbirine sıkı sıkıya bağlı iki dostun aşkın büyüsüne kapılarak birbirlerine nasıl ihanet ettikleri anlatılıyor. Yazar Troyat, hikâyenin beklenmedik sonuyla, hayatın bilinmezliğine ve öngörülmezliğine selam gönderiyor.
Jean, durumunu kabullenmiş bir pranga mahkûmu gibi hissediyordu kendini. Hareketleri yaparken, tüm bu alıştırmaların ona sağlayacağı yararı düşünüyor, pes etme noktasındayken cesaretini takrar toplamak için Bernard’a bir göz atıyordu. Arkadaşı yorulmuyor, temposunu hiç bozmuyordu. Bu zindeliği, bu sağlıklı görünümü nasıl koruyordu acaba?… Bu salonda birlikte aynı hareketleri yapmak ne güzeldi! Lisede, jimnastik derslerinde çoğu kez yan yana olurlardı. Bernard’ın jimnastik aletlerinde üstüne yoktu. Kedi gibi çevikti. Jean’a gelince, atlamak ve tırmanmak gibi hareketlere hiç yatkın değildi. Kendini bir un çuvalı kadar güçsüz ve ağır hissediyordu. Bir gün de olanca gayretini gösterirken hafifçe yellenmişti. Tüm sınıf katıla katıla gülmüştü tabii! Bu utanç duygusu peşini bırakmamıştı. Onunla alay ediyor, önlerinden geçerken birbirlerine işaret edip burunlarını tıkıyorlardı. Ya Bernard? İlk önce diğerleri gibi o da gülmüştü. Ama sonra, epey sonra, Jean’le en çok alay edenlerden Lefaucheux’yü tenefüste bir güzel pataklamıştı. Müthiş bir dayaktı bu! En azından Jean öyle anımsamak istiyordu. Arkadaşının bu kahramanca girişimini bekleye bekleye, acaba zamanla olmuş gibi mi düşünmeye başlamıştı olayı?… Bu anıda gerçekle düş payını ayırt edebilmek artık olanaksızdı. Günlüğünden bulup okuması gerekecekti.
Asıl adıyla Lev Aslanoviç Tarasov, 1911'de Moskova'da, demiryolu ve bankacılık işleriyle uğraşan Ermeni asıllı varlıklı bir ailede doğdu. Babasının adı Aslan, annesinin adı ise Lidi'ydi (Apesolomov). Çocuk yaşta Fransızca dersleri aldı. Sovyet Devrimi sonrasında ailesiyle birlikte Rusya'dan ayrılmak zorunda kaldı. Bolşevik şiddetinden kaçan pek çok "Beyaz Rus" gibi 1920'de İstanbul'a geldiklerinde, o sırada faaliyette olan Ermenistan Cumhuriyeti temsilciliği tarafından "Torosyan" soyadıyla düzenlenen Ermenistan pasaportları sayesinde Paris'e göç edebildiler. Troyat, Paris'in banliyölerinden Neuilly'de okudu. Sorbonne Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1933'te Fransız vatandaşlığına kabul edildi. 1942'ye dek devlet memurluğu yaptı. Eserleriyle Fransa'da 20. yüzyılın en popüler yazarlarından biri haline geldi. Kısa psikolojik romanlar, hacimli tarihi eserler, öyküler, oyunlar ve yaşamöyküleri yazdı. Yetmiş yıllık uzun bir yazarlık yaşantısı oldu. 1935'te yayımlanan romanı Faux Jour'la (Yanlış Işık) Le prix du roman populaire ödülünü kazandı. 1938'de L'Araigne (Ağ) romanıyla Académie Française'in Max Barthou Ödülü'nü ve Goncourt Ödülü'nü kazandı. Puşkin, Tolstoy, Dostoyevski, Çariçe Katerina, Rasputin, Korkunç İvan, Çar Petro, I. Aleksandr gibi önemli tarihi kişilerle ilgili yaşamöyküleriyle büyük bir başarı kazandı. En iyi bilinen eseri La neige en deuil (Yaslı Kar, 1952), 1956'da Spencer Tracy'nin İngilizce The Mountain (Dağ) filmiyle sinemaya uyarlandı. Rusya tarihini ele aldığı üçlemesi Tant que la Terre Durera'da (Dünya Durdukça, 1947-50), devrim öncesi Rusya'yı, Devrim'i, iç savaşı ve ardından gelen sürgünü ele aldı. Les Semailles et les Moissons (Tohum ve Meyve, 1953-58) adını verdiği beşlemesiyle ise Fransız tarihinin en önemli dönemeçlerini romanlaştırdı. 1959'da Academie Française üyeliğine seçildi ve bu kurumda en uzun süre görev yapan kişi oldu. 2 Mart 2007'de hayatını kaybedene dek neredeyse her yıl bir eser veren Troyat'nın Türkçeye çevrilmiş çok sayıda kitabı vardır. Bunlardan biri de Aras Yayıncılık'tan çıkan Ölçüsüz Dostluk adındaki romanıdır.