Gürül gürül çağıldayan bir nehirdir Saroyan. Her durum ve koşulda yaşama sarılması, sevgisi, öfkesi ve kavgasıyla gürül gürül hatta suskunluğuyla…
Paris-Fresno Güncesi, Saroyan’ın, kalabalık orkestrasyonlu ve gürültülü tarzından usul usul sıyrılıp, kendi kendine caz denemeleri yapmaya başladığı dönemlere, yazarın altmış yaşına girdiği günlere götürüyor bizi. Bir iç konuşmalar bütünü güncede yazılanlar. Okurken, özel Saroyan tarihinin tanığı olduğunuzu hissediyorsunuz.”Gelin, dinleyin, bakın aklımdan neler geçiyor. Tüm eski dostları bu dünyadan teker teker göçmeye başlayan ünlü bir yazar, altmışına geldiğinde neler hisseder? Gelin, bu benim tarihim, tarihime tanık olun.” demiyor güncesinin hiçbir yerinde, ama siz öyle dediğini duyar gibi oluyorsunuz.
Ölüm düşüncesi bir daha bırakmayacak şekilde yakasına yapışmış olsa da, hayatta olmak, insan olmak, onun için kesintisiz bir zevk ve neşe kaynağı olmayı sürdürüyor. Saroyan, yaşamak işini özel bir tavra ve bir eğlenceye dönüştürüyor. Okurken düşünmeyi, düşünürken muzipçe gülümsemeyi sevenler için.
Başkalarını gözlemlediğim zaman, yani başka ailelerin çocuklarını, kendi çocuklarımı ve Armenak Saroyan’la Takuhi Saroyan’ın dört çocuğundan biri olan kendimi düşünürüm. Başkalarının çocuklarının ne kadar aklı başında, terbiyeli, becerikli, saygılı ve ne yapacaklarının kestirilebilir olduğunu, buna karşın benim halkımın çocuklarının, insanları hayretten hayrete düşürdüğünü görür, şaşar kalırım. Öteki çocuklar kim oldukları, bu dünyadaki yerleri ve yapıp ettikleri konusunda fevkalade rahattır. Oysa biz Ermeniler için bu ta en başından beri müthiş bir mücadeledir.
Sonunda, belki de hepimizin deli olduğu hükmüne vardım, ama tımarhaneye kapatılacak türden değil. Bizler öfkemizi, toplum ya da tıp yetkilileri üzerimize varmadan bastırmayı biliyoruz. İçimizde kaçık olmayanlar parmakla gösterilecek kadar azdır. Bunu aşağı yukarı “hep böyle” olduğumuz anlamında söylüyorum; yani eskisine göre daha beter olduğumuz sanılmasın. Her şeye kusur buluruz. Kokuşmuş bir dünyada yaşadığımızı bilir, ama bu gerçeği kabullendikten sonra bile, dertlenmekten kendimizi alamayız; hatta arada sırada öfkeden köpürdüğümüz de olur. Ailenen çeşitli kollarını gözümün önüne getirdiğimde, uysal, sıradan, ciddi, uyumlu, hevesli, saygılı, talepkår olmayan, hoş, becerikli, ne istediğini bilen, uzun lafın kısası, öteki nazik insanlarda rastlanan özellikle sahip bir tek aile bile bulamıyorum. Kaçıklık ailemin her kolunda kendini gösteren başat bir özellik. Çatlak olmayan birini bulmak mümkün değil. Neden böyle? Nasıl bu hale geldik? Cevabı yok bu soruların tabii.
Bitlis'ten Amerika'ya göç etmiş Ermeni bir ailenin, orada doğan ilk ferdi olarak 31 Ağustos 1908'de Kaliforniya eyaletinin Fresno kasabasında dünyaya geldi. Bir Presbiteryen rahibi olan babası, Saroyan üç yaşındayken ölünce, annesi Saroyan'ı ve üç kardeşini yetimhaneye vermek zorunda kaldı. Yetimhanede geçirilen beş yıldan sonra çocuklar annelerine kavuşarak Fresno'da bir araya geldiler. Resmi eğitimle bir türlü yıldızı barışmayan Saroyan on beş yaşında okulu terk etti. Çeşitli işlerde çalıştı. Asıl hedefi yazar olmaktı. Bunun için bir yandan da öyküler yazmayı sürdürüyordu. İlk öyküsü Story dergisinde 1933 yılında yayımlandı. 1934 yılında ise Randon House yayınevi tarafından The Daring Young Man on the Flying Trapeze and Other Stories isimli kitabı yayımlandı ve o yılın en çok satan öykü kitabı oldu. Bundan sonra artık hep yazdı. Yazmaktan ve gezmekten başka bir iş yapmadı. İçki ve kumar alışkanlığı yüzünden inişli çıkışlı bir grafik gösterse de elli seneyi aşan başarılı ve üretken bir kariyer ortaya koydu. 1939 yılında The Time of Your Life oyunuyla Pulitzer Ödülü'nü kazandı, ödülü reddetti. Saroyan hayatı boyunca altmışı aşkın kitap -öykü, oyun ve roman yazdı. Düzyazıda kendine özgü bir tarz yarattı. Akıcı, konuşur gibi, coşku dolu bu tarz kendi adıyla "Saroyanesque" olarak anılır oldu. Kendisinin de söylediği gibi, Saroyan, öykülerinde tek bir şeyi anlatır: insanı. Yazarken içten ve yalındır. Onun eserlerinde süslü tabirler, söz oyunları aramak boşunadır. Öykünün bütünü ve konu esastır. William Saroyan, klasik tabirle hızlı bir hayat yaşadı, dünyayı ve bu arada ata yurdu Bitlis'i gezdi, evlendi, boşandı, sonra aynı kadınla tekrar evlendi, sonra yine boşandı. 1981 yılında doğduğu yerde öldüğü zaman adı amerikan edebiyatının en iyi kısa öykü yazarları arasına çoktan yazılmıştı bile. Köklerine ve atalarının kültürüne bağlılığıyla, Saroyan, daha 1935'te Avrupa gezisinin bir durağı olarak Sovyet Ermenistanı'nı ziyaret eder. Üçüncü ve 1978'deki son ziyaretinde, yetmişinci yaş gününü de dostlarıyla birlikte orada kutlar. Vasiyeti üzerine, naaşının bir bölümü Ermenistan'a götürülerek Erivan'daki ünlüler panteonuna gömülür.
Birgün Kitap Eki Volkan Alıcı 02.07.2011
heselm.com 10.02.2009
suryaniler.com Özlem Ertan 29.12.2008
Agos Kitap / Kirk Bülent Kale 01.11.2008
Agos Kitap / Kirk Yeliz Kızılarslan 01.11.2008
Radikal Gazetesi Şeyhmus Diken 24.10.2008
Taraf Gazetesi Leyla İpekçi 09.09.2008
Mavi Defter Mustafa Özmen 01.09.2008
Taraf Gazetesi Markar Esayan 01.09.2008
Birgün Gazetesi Feza Kürkçüoğlu 31.08.2008
Radikal Gazetesi Nigar Avşar 16.08.2008
İşçi Cephesi Dergisi Saha Yetigen 02.06.2008
gelawej.net 01.01.2006
E Dergisi Oşin Çilingir 01.03.2002
Yedinci Gündem Gazetesi Vecdi Erbay 29.09.2001