Anadolu'nun kadim kentlerindeki Ermeni mirasını inceleyen 14 ciltlik Tarihi Kentler ve Ermeniler dizininin ilk kitabı… Bitlis ve Muş ya da Ermeni geleneğindeki adlarıyla Pağeş ve Daron, tarihsel Ermeni yurdunun en önemli merkezlerindendi. Anadolu, Kafkasya ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan Ermenilerin yöredeki üç bin yıllık varlığının izlerini sürmek, bölgenin tarihini türlü boyutlarıyla kavrayabilmek açısından günümüzde de büyük önem taşıyor. Antik dönemden başlayarak…
Bu kitap, üzerine titreyecek kimsesi olmayan, hayata çok erken adım atmak zorunda bırakılan yetim çocukların hikâyesi. Antranik Dzarugyan'ın ilk kez 1955'te Beyrut'ta Ermenice olarak yayımlanan ve tüm zamanların en çok okunan Ermenice kitaplarından biri olan Çocukluğu Olmayan Adamlar'ı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Felaket'in kucağına itilen, açlığın ve mahrumiyetin gölgesinde çocukluklarını ve hatta insanlığa olan inancını yitiren Ermeni yetimlere odaklanıyor. 1915'in ölümcül…
20. yüzyılda Ermenice edebiyatın en çok ses getiren, en çok tartışma yaratan romanlarından biri Türkçede. İlk kez 1929'da yayımlanan ve yazarı Şahan Şahnur'un başyapıtı olarak kabul edilen Sessiz Ricat, 1915 sonrasında yeni bir hayata tutunmaya çalışan, Felaket'in hem kurbanı hem tanığı olan kuşağın ıstıraplarına ayna tutuyor. 1920'lerde Paris'e savrulan Ermeni gençlerinden Bedros'un, Fransa'da kullandığı adıyla Pierre'in hikâyesine odaklanan roman, dil ve…
Fotoğrafçı Erhan Arık, Irak, Lübnan, İsrail, Filistin, İran ve Ürdün'ün yanı sıra Türkiye ve Ermenistan'daki Ermeni topluluklarının izini sürdüğü Gayan'da, geçmişle bugünün iç içeliğine ve Ermenilerin 1915'e dair hafızasına odaklanıyor.
Türkçe, Ermenice ve İngilizce olmak üzere üç dilli olarak hazırlanan Gayan'da, Arık'ın 2014 ve 2016 arasında Tahran, İsfahan, Zaho, Duhok, Beyrut, Cubeyl, Antilyas, Ancar, Amman, Kudüs, Beytullahim, El İzariya, Erivan,…
Sahi, kimdir bu Ermeniler? Tarihlerini anlatmaya nereden başlamak gerekir? Dünyanın dört bir yanına dağılmış bu halk hangi toprağın çocuğudur ve şimdi nerelerde, hangi koşullarda yaşar? Hangi dilleri konuşurlar, ne yerler, ne içerler? Peki ya bayramları, dini ve geleneksel ritüelleri, dansları, müzikleri, kıyafetleri, masalları, oyunları…?
Londra'daki The Armenian Institute'ün (Ermeni Enstitüsü) direktörü Susan Paul Pattie'nin Gagik Stepan-Sarkissian ve Maral Kerovpyan'la beraber…
Ressam Aret Gıcır, Günden Güne'de, İstanbul Ermeni Patriği Mesrob II'nin (Mesrob Mutafyan) yıllardır bilinçsiz bir halde yatağa bağlanmasına neden olan zihinsel hastalıktan yola çıkarak; hafızayı, tarihi, unutuşu ve yaşamla ölüm arasında asılı kalmış zamanı ele alıyor.
İsmini şair Garbis Cancikyan'ın 26 yıl süren kısa ömründe yayımlanan ilk şiirinden alan kitap, patriğin kapalı bilinci ile bu konu etrafındaki şaibeler ve travmatize…
Türkiye'de yaşayan Müslüman olmayan cemaatlerin birbirinden yakıcı sorunları ve bunların yarattığı çokboyutlu tahribat sıklıkla görmezden gelinmiştir. Yok Hükmünde, merceğini bu meselelerin en yakıcı olanlarından ikisine, gayrimüslim cemaatlerin tüzel kişiliklerinin tanınmamasına ve temsilde yaşadıkları sorunlara doğrultuyor. Kitapta altı çizilen sorunlar soğuk birer hukuk meselesi değil, aksine Türkiye'nin en kırılgan durumdaki yurttaş gruplarının varlıklarını sürdürebilme mücadelesinde ekmek ve su kadar önem taşıyorlar.
…Ünlü Rus dilbilimci Nikolay Marr'ın Laz dilini kayıtaltına almak için 20. yüzyılın başında öğrencisi ve yaveri Tihonov'la birlikte Türkiye Lazistanı'na yaptığı yolculuğun notları ilk kez Türkçede.
1910 yılında İmparatorluk Bilimler Akademisi Bülteni'nce yayımlanan, Marr'ın bugünkü Doğu Trabzon, Rize ve Artvin'i kapsayan Türkiye Lazistanı'na dair gözlemlerini içeren raporda, sadece yazarın Lazca ile ilgili tespitleri değil, aynı zamanda yöredeki yaşantıyla ilgili…
Kısacık bir ömre sığdırılmış bir avuç şiirle Ermenice edebiyatın yönünü değiştirmiş, ardından gelenler üzerinde derin izler bırakmış bir şairdi Garbis Cancikyan. Daha çocuk sayılabilecek bir yaşta, geçmişte adeta şairlerin kaderi gibi görülen ince hastalığa tutulmuş, 1940'ların zorlu koşulları altında okul, iş, ev, geçim dertlerini de omuzlarından hiç indirmeden şiirin, yazının, edebiyatın peşinde koşmuştu. Doyasıya yaşamadan dünyayı terk edecek olmanın derin…
Hayatları dil, din, ulus, hafıza, kimlik gibi kavramlar tarafından işgal edilen ve arada kalan bir depo dolusu insan düşünün. Kitlesel şiddete maruz kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş bir kültürü ve dili ayakta tutmak için sürekli çabalayan, memleketim dediği topraklara adım atmamış kocaman bir depo dolusu insan... Arjantinli yazar Ana Arzoumanian, İnsan Deposu: Kitlesel Şiddet Halklara Ne Yapar? kitabında, kendisinin de bir parçası olduğu…